vendredi 11 juillet 2014

Kerkük’te Kanlı Petrol Savaşının Kirli Oyunları - Ali Kerküklü


Kerkük’te Kanlı Petrol Savaşının Kirli Oyunları

Ali Kerküklü (Irak’a Özgürlük Operasyonu ve Kerkük Kitabının Yazarı)



10 Haziran 2014’de Musul’un işgalinin ve Irak ordusunun küresel güçlerin bir oyunu ile üniformalarını ve silahlarını bırakıp kaçmasının ardından Barzani’nin peşmergeleri, Türkmen şehri Kerkük’e girdi. Irak Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) Musul’da yaptığı hamle Kürtler'e en büyük hayalini gerçeğe çevirme imkanı sundu. Barzani, Kerkük’ü fiilen ele geçirmiş durumda. Öyle ki; Kürtler, dün bölgedeki bugüne kadar yaşanmış bütün savaşların başlıca nedenlerinden biri olan Kerkük petrollerine el koydu. Kürtler, Kerkük petrollerine el koymanın ötesine geçerek dünyaya da satıp parasını ceplerine indirecekler. Ancak AKP Hükümeti buna da hiçbir tepki göstermemesi manidardır.. Hani Musul ve Kerkük Türkiye’nin milli meselesi ve kırmızı çizgisi idi. Hani “Kerkük’e ve Telafer’e dokunan Türkiye’ye dokunur” sözü nerde kaldı? Evet Türkiye'nin kırmızı çizgileri silindi, ama üzerinde de durulmadı!


Bugün Irak Türkleri, IŞİD ve peşmerge arasında kültürel soykırım ve kitlesel soykırım tercihleri arasında bırakılmış. Yüz binlerce Irak Türk’ü, zorunlu göç ile yurtlarından uzaklaştırılmış durumda. Irak Türklerinin can ve mal güvenliği yok, yaşam mücadelesi veriyorlar. Türkiye’nin Irak Türklerine karşı insani, ahlaki ve tarihi sorumluluğu nerde? Türkiye’nin hiç mi sorumluluğu yok?

Türk Hükümeti’nin, Türkmenlerin haklarını korumak gibi ciddi bir gayret gösterdi mi? Türkmenlerin sorunlarını uluslararası platformlara taşıdı mı? Yaşadıkları acılara merhem oldu mu? Hayır, ne varsa yoksa Gazze, Suriye, Mısır, Myanmar ve yeni iş ortakları Iraklı Kürtlerin meseleleri ile ilgilenmek. Ya Türkmenler, Türkmenler insan ve Müslüman sayılmıyor! Türkmenler, kaderlerine terk edildi ve yalnız bırakıldılar. Herkes bilsin ki, AKP Hükümeti, Bağdat'taki merkezi Hükümeti devre dışı bırakarak Barzani aşireti ile gizli petrol anlaşmaları yaparak, Irak Türklerini her zamanki gibi birkaç varil petrol için yüzüstü bıraktılar ve sattılar.



“Irak’ın üçe bölünmesi projesi”

Irak işgalının bir sonucu olarak ortaya çıkan sözde Kürt devleti (İkinci İsrail) Irak’taki etnik ve dinsel bölünme operasyonuyla birlikte yürütüldü. Kürtler, Kerkük’ü kontrol altına alarak ülkeyi farklı bir bölünmeye götürdü. Ülkeyi mevcut mezhep gerginlikleri ve terör saldırılarından öteye, bir iç savaşa taşıyan bu yeni gelişmeler, akıllara yıllardır dile dolanan “Irak’ın üçe bölünmesi projesini” getirdi. Bu konuyu ciddi anlamda gündeme getiren ilk isimlerden biri şu an ABD Başkan Yardımcılığı görevini yürüten Joe Biden’di. Biden, Mayıs 2006’da New York Times için kaleme aldığı makalesinde Irak işgali sonrası oluşan ortamdan çıkış yolunu, ülkenin batıda Sünni, güneyde Şii, kuzeyde ise Kürt ekseninde olmak üzere üç bölgeye ayrılması olarak gösterdi. Bağımsız bir Kürt devletinin kurulması İsrail'in bölgede giderek güçlenmesini de sağlayacaktır.


İsrail Gibi, AKP Hükümeti’de Kürt Devletine Evet



AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, Financial Times Gazetesi’ne son gelişmeler ışığında Irak’ta bir Kürt devleti oluşumu hakkında açıklamada bulundu. Irak’ta bağımsız bir Kürt devleti kurulması ihtimalinin devlet erkini eskiden olduğu gibi rahatsız etmediğini ve bazı şeylerin değiştiğini söyledi. Hüseyin Çelik, “Eğer Irak bölünürse ki bu kaçınılmaz görünüyor; onlar bizim kardeşimizdir” dedi. Yani açık ve net, Kürt devletine evet. Dünden bugüne ne değişti diyeceksiniz? Bugün AKP Hükümeti’nin petrol ortağı Barzani yönetimidir. Hani Türkiye için Irak'ın toprak bütünlüğü öncelik ve temel ilkeydi. Daha önce Irak’ın toprak bütünlüğünün önemine sık sık işaret eden Türkiye, bu açıklamalarını unutmuş gözüküyor. Irak'ın toprak bütünlüğüne vurgu yapıp bunun Türkiye'nin 'kırmızı çizgi'si olduğuna dikkat çekiyorlardı. Petrol ortakları AKP Hükümeti’ne sırtını dayayarak Bağdat’a kafa tutan Barzani, Türkiye’nin desteğini sağlayabilmek için Irak’ın kuzey’nde gerçekleştirilen ihalelerde Türk şirketlere öncelik tanıyor. Köprüyü geçene kadar Türkiye’ye göz kırpan Barzani, iyice güçlendiğinde bugün Bağdat’a yaptığını hiç şüpheniz olmasın Türkiye’ye de yapacaktır. Kerkük-Hayfa arasında daha önce var olan petrol boru hattının yeniden faaliyete geçirilmesi halinde, Irak petrollerini Akdeniz'e taşıyan Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattını devre dışı kalacaktır. Sizce Barzani yönetiminin tercihi İsrail mi, Türkiye mi olur? Akıllı anlar!


Kürtlerin Hayallerini Süsleyen: Petroldür


Anlaması güç olmayan husus ise, Kerkük petrollerinin, bağımsızlık için Kürtlere gerekli olan ekonomik kaynağı sağlayacak olmasıdır. Neçirvan Barzani'nin, "Kerkük'ü, petrolü için değil, geçmiş acılarımızın şehri olduğu için istiyoruz" demesi de zaten kimseye pek inandırıcı gelmiyor. Kürtlerin, Türkmen şehri Kerkük’te ne acıları olabilir? AslındaTürkmenlere büyük acılar yaşatan Kürtlerdir. Kürtler, 14-17 Temmuz 1959'da, Kerkük'ün sokaklarını Türkmenlerin kanlarıyla kızıla boyadılar. Tüm dünyanın gözleri önünde gerçekleşen ve üç gün üç gece süren katliamda, yüzlerce Türkmeni acımasızca ve hunharca katlettiler, kurşuna dizdiler, cesetlerin iplerle bağlayarak caddelerde sürüklediler. “Kerkük Katliamı’nın” üstünden 55 sene geçmesine rağmen acılarımız hala dinmedi. Türkmenlerin yerini yurdunu işgal ettiler ve tüm haklarını gap ettiler. Kürtler, Kerkük’ün yerel halkı iseler neden Kürtler tüm dünyanın gözü önünde Kerkük’ün nüfus ve tapu kayıtlarını imha ettiler, devlet dairelerini, okulları, insanların evlerini, özel araçlarını ve iş yerlerini yağmaladılar? İnsan kendine ait olan bir şehri talan edip, yağmalar mı hiç? Kürtler, Kerkük'ün yerel halkı iseler tarih, medeniyet ve kültür mirasları nerede? Yok.



1947 yılında Mesud Barzani’nin babası Molla Mustafa Barzani Irak ve İran‘ı karıştırdı sonrada Sovyetler Birliği’ne Kaçtı. 20 Temmuz 1958 de Cumhuriyetin ilanından bir hafta sonra genel af ilan edildi. Krallık döneminde gıyabında idam kararı verilen ve Sovyetler Birliğine kaçan Molla Mustafa Barzani, general Abdulkerim Kasım tarafından affedildi. Barzani’nin 11 sene sonra Irak’a dönüşü Kürtleri büyük ölçüde cesaretlendirdi. Kürtler, petrol yatakları ile zengin Türkmen şehri Kerkük’ü (hedef gösterdiler) kendi bölgeleri arasına katmayı planlamaya başladılar. Hayallerinde düşledikleri devlete ekonomik kaynak sağlamak için, zengin Baba Gürgür petrol yataklarının yer aldığı Kerkük’ü hedef seçtiler. Ancak bu planın karşısında büyük bir engel vardı. Bu da Kerkük’ün tamamiyle Türk şehri olması idi. O tarihlerde Kerkük’te çok az sayıda Kürt nüfusu vardı.



İşte bu petrol odaklı stratejik amacı güden Kürtler, ABD'nin Irak'a girmesiyle önceden hazırlanan bir planı devreye soktular. Amerikan gazetelerinin dahi zamanında ayrıntılarıyla tespit ettikleri gibi, niyetlerinin Türkmen şehri Kerkük'ü ele geçirmek olduğunu ilk günden belli etmişlerdi. Saddam'ın düşmesinden hemen sonra şehre giren peşmergeler, bir yandan Türkmenlerin evlerini ve işyerlerini talan ederken(1959, 1991ve 2003’de) diğer yandan Kerkük'teki resmi dairelere, Türkmenlerin arazilerine üstelik Amerikalıların gözleri önünde, el koydular. İlk iş olarak nüfus ve tapu dairelerini yakmaları ise, şehrin demografik yapısına dönük bir planın devrede olduğunu göstermişlerdi. Irak’ın tarihi boyunca Kürtler, İstikrarlı bir Irak’ı hiç istemediler. Irak’ı istikrarsız ve zayıf kılmak için hep dış güçlerle (Rusya, İsrail, İran, ABD, İngiltere, Suriye, Almanya….) işbirliği yaptılar. Özellikle Barzani'nin bölgede etkin konuma gelmesi İsrail, ABD, İngiltere ve Türkye’nin destek vermesinden kaynaklanmıştır.


“Bir Damla Petrol Bir Damla Kandan Daha Değerlidir”


Dünya petrol üretiminin %72’ si “Büyük Ortadoğu” diye adlandırılan bu bölgede üretilmektedir. İstatistik rakamlara baktığımızda en az 200 yıl daha enerji olarak Petrol ve Gaz’a bağımlı olunacağından ve bu enerjinin neredeyse hepsinin Büyük Ortadoğu’da bulunması bu bölgeyi başlı başına bir hakimiyet arenasına dönüştürmektedir.

4 Ekim 2010 tarihinde Irak eski Petrol Bakanı Hüseyin Şehristani, Başkent Bağdat’ta düzenlediği basın toplantısında, yabancı petrol şirketleri ile Petrol Bakanlığının birlikte yaptıkları çalışmalar sonucunda: “ Irak’ın petrol rezervinin 505 milyar varil olduğunu ve bunun 143,1 milyar varilinin çıkarılabilir sabit rezerv olduğunu. yapılan çalışmalar sonucunda çıkarılabilir petrol rezervinin 115 milyar varilden 143,1 varile çıktığını ve bu rezervin petrol çıkarma çalışmalarının yıllardan beri devam etmesi sebebiyle 133,8 varile indiğini” söyledi.

Irak küresel düzeyde, sahip olduğu 505 milyar varil toplam petrol rezervi ve çıkarılabilir 143,1 varillik rezervle, dünyada Suudi Arabistan’dan sonra en büyük ikinci petrol rezervine sahip ülke konumunda bulunuyor. Görüldüğü gibi bugün Irak dünyanın en büyük ikinci petrol rezervine sahip bir ülke. Bu ülkede petrol olduğu sürece huzur de olmayacaktır.

1936 yılında İngiliz Başbakanı Winston Churchill'in: “ Bundan sonra bir damla petrol bir damla kandan daha değerlidir” sözünde, yani küresel güçlerin petrol stratejisinin şifrelerinde yatıyor. Petrolün kıymetini anlayan Batılı ülkeler, petrol kaynaklarına sahip olabilmek için Ortadoğu’yu kan gölüne çevirdiler.

21inci Yüzyıl’ın dünya enerji haritası daha 1940’lı, 50’li yıllarda çizilirken, bunun mürekkebinin de bol miktarda insan kanı olduğu çok açık. Dünya petrol rezervlerinin en önemli bölümünün bulunduğu bölgemizde bugün var olan ve yarın daha da genişleyerek büyümesi olası olan kan gölünün sınırları, bugün “stratejik ortak” olmakla övünülen emperyalizmin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)’dir. Bu projenin en önemli adımı, tüm dünya petrol rezervlerinin, bulundukları ülke halklarının değil, emperyalizmin tekeli altına alınması, dağılımının yine aynı güç tarafından denetlenmesidir.

Irak’ın Petrol yataklarını ele geçirmek için, 2003 baharında insanlık, doğanın güzelliklerinin tadını çıkarmaya hazırlanırken talihsiz Irak halkı, dünya tarihinin en büyük emperyalist güçleri olan Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere'nin saldırı ve işgallerine maruz kaldı. Demokrasi ve özgürlük vaadi ile sahneye çıktılar, ama "Demokrasi ve özgürlük" oyununun her sahnesinde, insanlık adına yüz kızartıcı görüntülerden başka bir şey sergileyemediler. Bu toprakları, mazlum insanların kan ve gözyaşları ile suladılar. Okyanus ötesinde hazırlanan ve yirmi iki ülkenin sınırlarını değiştirmeyi öngören Büyük Ortadoğu Projesi bu coğrafyada adım adım uygulanıyordu.




ABD Eski Dışişleri Bakanı James Baker, 2003 Haziran'ında Mısırlı gazeteci-yazar Cihan El-Tahri'ye verdi­ği demeçte şöyle diyordu: "Körfez'in enerji rezervlerine ulaşmayı gü­vence altına alacak bir politika benimsedik. Çünkü bu olmazsa, Amerikan ekonomisi sar­sılır. Ekonomi sarsılırsa insanlar işlerini kay­beder, insanlar işsiz kalırsa, yönetimler de si­yasal desteklerini yitirirler. Saddam'ın Kör­fez'deki enerji kaynaklarını ele geçirmesine seyirci kalsaydık, bu dediklerimin hepsi ola­caktı. Birinci Körfez Savaşı'nın da gerçek ne­deni bu. ikincisinin de!"

Amerikan ekonomisini tam 18 yıl boyunca yöneten Merkez Bankası Başkanı Alan Greenspan, “Türbülans Yılları: Yeni Bir Dünyada Maceralar” isimli kitabında Irak’ın işgal gerekçesini ilk kez açık dille ifade etti. “Herkesin adı gibi bildiği ama bir türlü kabul etmediği şeyi size açıkça söyleyeyim. Irak Savaşı petrol için çıktı. Saddam Hüseyin’in Ortadoğu’daki petrol stokları için bir tehdit oluşturduğunu düşünüyorduk. O yüzden kendisini devirmeye ve petrolü garanti altına almaya karar verdik” diye itiraf etmiştir. Görüldüğü gibi küresel güçlerin petrol yataklarını ele geçirmek için bölgede yaşayan insanları kan, ölüm, gözyaşına boğmuş ve hayatlarını cehenneme çevirmiştir.




ABD’nin Ortadoğu politikası iki faktör üzerine şekilleniyor. Birincisi bölge petrollerine hakimiyet kurmak ve istediği fiyatlarla dünya pazarlarına ulaşmasını sağlamak. İkincisi ise Arap dünyası ile çatışmada olan İsrail devletini desteklemek ve güvenliğini sağlamak. Akdeniz’e sahili olan Suriye jeopolitik konumu nedeniyle İran ve Irak’tan dünya piyasalarına yapılacak petrol ihracatı konusunda büyük öneme sahip. Suriye, Irak kaynaklı kendi topraklarından geçen petrol boru hatlarını kontrol edilmesi için ideal bir jeopolitik konuma sahip.


Suriye'nin istikrasızlaştırılmasının bir başka amacı da 1948 yılında devre dışı bırakılan Kerkük – Hayfa boru hattının yeniden gündeme getirilmesidir. Suriye’deki rejim değişikliği ile Batı; Irak ve İsrail’de yeterince değerlendirilemeyen bu doğal kaynakların paylaşım imkana da kavuşmuş olacak. Boru hattının kapatılması ile Hayfa limanı önemini yitirmiş, İsrail’de petrol gelirlerinden mahrum edilmiştir.


Kerkük – Hayfa Boru Hattının Yeniden Hayata Geçirilmesi Projesi


2003 yılında ABD’nin Irak’ı işgali bu boru hatlarının tekrar tamir projeleri gündeme getirilmeye başlandı. Bu projenin gerçekleşmesi Kerkük-Yumurtalık Boru Hattını devre dışı bırakacaktır. Ortadoğu petrollerinin Akdeniz’e, yani Batı’ya bu şekilde tümüyle İsrail denetiminde açılması Büyük Ortadoğu Projesi’nin ilk perdesidir.

İsrail, Kerkük-Hayfa petrol boru hattının açılması için harekete geçmeye hazırlanıyor. Kerkük’teki petrol yataklarından Hayfa’ya uzanan 591 kilometrelik hat, bölgenin ilk petrol boru hattı güzergâhlarından biri. Kerkük’ten başlayan Ürdün’e uzanan, bir bölümü de Suriye’den geçen, Filistin yönetimindeki topraklardan İsrail'in Hayfa Limanı'na uzanan hattın, Irak petrolünün batı pazarlarına ulaştırılmasında ana hat olarak kullanılması planlanıyor. İsrail hattı işletildiği takdirde, hem Suriye hem de Türkiye devre dışı bırakılmış olacak, hem de İsrail'in enerji krizi çözümlenecek. Aynı zamanda Ortadoğu petrolleri de İsrail’in kontrolünde olacak.

Kerkük-Hayfa petrol boru hattının tekrar hayata geçirileceğine ilişkin tartışmalar ilk kez ABD’nin Bağdat"a girdiği 9 Nisan 2003 tarihinde İsrail Enerji ve Altyapı Bakanı Josef Paritzky tarafından gündeme getirildi. Paritzky’nin, uzmanlardan söz konusu hattın durumu ile ilgili bir değerlendirme raporu istediğine ilişkin haberlere ABD Enerji Bakanlığı"nın da benzer çalışmalar yürüttüğü bilgisi eklendi.


ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan İsrail Dışişleri Bakanlığı'na giden bir yazıda, ''Musul-Kerkük-Hayfa Petrol Boru Hattı ne durumda? Kısa sürede çalışır duruma geçebilir mi?'' diye soruldu. Bunun üzerine İsrail Dışişleri Bakanlığı'nın da ''4-5 aylık bir çalışmanın ardından boru hattı tekrar çalışır hale getirilebilir'' yanıtını verdiği bildirildi.


ABD Enerji Bakanlığı'na bağlı bir teknik heyet bir süredir boru hatları üzerinde çalışma yapıyor. Çalışmanın amacı yıllarca devre dışı kalan Kerkük-Hayfa petrol boru hattının yeniden faaliyete geçirilmesidir.


Kerkük-Hayfa ve Musul-Hayfa petrol boru hatlarının onarımı ile İsrail'in Hayfa Limanı'na günde 5 milyon varil petrol taşınacak. Tüm Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilmesi projesi olan İsrail-ABD kaynaklı Büyük Ortadoğu Projesi’nde tabii Irak’ın güneyindeki dev petrol sahaları ve Suudi Arabistan petrolleri de unutulmuyor. Suudi petrollerini de Akdeniz'e taşımak için, 2. Dünya Savaşı sonrasında ABD ordusunun desteği ile yapılan Trans-Arabistan (TAP) petrol boru hattı hayata geçirilmek isteniyor. Bir ucu Lübnan'a, bir ucu da İsrail'in işgali altındaki Golan Tepeleri'nden Hayfa'ya giden bu hat, günde 2 milyon varil Suudi petrolünü İsrail'in Hayfa limanına taşıyacak. Günlük kapasitesi 1 milyon varil olan Rumeyla-Hayfa boru hattının eklenmesi ile Hayfa'ya günde toplam 3 milyon varil Güney Irak ve Suudi petrolü taşınması hedefleniyor.

İsrail’in Iraklı Kürtlerle olan ilişkilerinde en önemli meselelerden birisini de Kerkük-Hayfa boru hattının açılmak istenmesidir. İsrail’in Iraklı Kürtleri desteklemesi ve bölgede bağımsız bir kürt devletinin kurulmasını istemesi her halde boşuna değildir.


İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, bölgedeki ılımlı güçlerle İsrail arasındaki ittifakın bir parçası olarak bağımsız Kürt devletinin kurulması gerektiğini söyliyor.

İsrail Ulusal Altyapı Bakanı Josef Partiski, 2004 Mart’ında Haaretz gazetesine verdiği demeçte: “ bu petrol boru hattının İsrail’in enerji seçeneklerini çeşitlendireceğini ve petrol üreticisi ülkelere ve Rusya’nın pahalı petrolüne olan bağımlılığını azaltacağını” söyledi. İsrailli şirketlerin efsane projeyi geliştirmek için teklif üstüne teklif verdikleri, gizli görüşmeler yaptıkları ortaya çıkmıştır. Bunlardan birisi de İsrailli Ofer şirketidir. Şirketin bölgesel Kürt yönetimi ile görüştüğü ve servetlerinin büyük bir bölümünü Kerkük petrollerine yatırmak istedikleri belirtilmiştir.

Projelerdeki ana hedef İsrail’in enerji ihtiyacının karşılanması, bunun yanı sıra İsrail’in, Akdeniz’i bir çekim merkezi haline getirerek İran’ın Basra körfezi ticaretine de alternatif çıkarmayı amaçladığı düşünülmektedir. Görüldüğü üzere İsrail-Iraklı Kürtlerle ilişkilerinin 2003 yılından sonra genel olarak askeri-strateji-enerji başlıkları altında birçok gizli noktayı içerdiği bilinmektedir. Herkes bilmelidir ki, bu projenin (Kerkük-Hayfa boru hattı) gerçekleşmesi durumunda Kerkük-Yumurtalık Boru Hattına hiç gerek kalmayacaktır. Çünkü Ortadoğu petrolleri İsrail’in denetiminde olacak. Sizce ABD, Ortadoğu’daki petrol kaynaklarının denetimini İsrail’e mi, yoksa Türkiye’ye mi verecek?


İsrail, Kürt egemen çevreleri ile sıkı askeri ve istihbarat ilişkileri geliştirmiş durumda. Aynı zamanda muhtemel bir provokasyon noktası olan Irak’taki Kürt bölgesi, şimdi, Türkiye’nin Ceyhan limanından (İsrail’e!!!) gelmeye başladığı sevkiyatlarla birlikte, İsrail tarafından kazançlı bir petrol kaynağı olarak değerlendiriliyor. İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, Obama ile buluştuğu Washington’da, gazetecilere, “Kürtler, fiili olarak kendi devletlerini kurmuş durumdalar” dedi ve Irak petrolünün çıkartılıp (kaçak) ihraç edilmesinde Türk hükümeti ile Kürt bölgesi arasında varolan sıkı ilişkileri vurguladı. Irak petrolünü, Türkiye üzerinden kaçak olarak İsrail’e ihraç edilmesi, Davos'taki, “one minute” çıkışı ve İsrail'in Gazze'ye yönelik operasyonlarına tepki gösterilmesi ve protesto edilmesi, Türkiye'nin dış politikasının tehlikeli bir çıkmazda olmasının bir örneğidir bu. Hem İsrail’le hem de İsrail’e karşı, Ama ne olur bu politikayı anlayan varsa bize de anlatsın! Bugün Türk Hükümeti'nin komşu ülkelerle ”Sıfır sorun” politikası, herkesle çatışma politikasına dönüştü. Barzani yönetimi hariç, Türkiye’nin sorunsuz tek bir komşusu yok. Tüm komşularıyla ağır sorunları var.


Irak Petrolünü Kerkük’ten Akdeniz Limanlarına taşımak İçin Döşenen Boru Hatları

Irak'ta petrolün varlığı, 1902 yılında Kerkük yakınlarında keşfedilen Baba Gürgür kuyusu petrol rezerviyle anlaşılmıştır (Keşif, İngilizler hesabına çalışan Yeni Zelanda'lı maden mühendisi William KNOX'a aittir). Ancak, Irak’ta ilk üretim, yine Baba Gürgür kuyusu olmak üzere, 1927 yılında başlar.



Petrol yatakları esas önemlerini, 1927 yılından sonra kazanmaya başlamışlardır. Ham petrolü Kerkük’ten, Filistin, Suriye ve Lübnan Akdeniz kıyısı limanlarına taşıyacak başlıca petrol boru hatları döşenmeye başlanmıştır. Bu hatlardan, Kerkük-Hayfa petrol boru hattı, 1935 yılında yapımı tamamlanmıştır. 1948 yılında İsrail devletinin kurulması ile birlikte kapatılmıştır. Ancak, 1948'de İsrail devletinin kurulması ve Arap-İsrail anlaşmazlığı gibi siyasal sorunlar nedeniyle, yeni bir boru hattı yapılması gerekmişti. Bu da, 1952 yılında hizmete giren Musul-Kerkük-Sayda (Lübnan'da) ve Musul-Kerkük-Tartus-Banyas (Suriye'de) boru hattı olup,1360 km. uzunluğunda olan bu hattın yıllık taşıma kapasitesi, 35 milyon ton kadardı



Irak petrolünü Akdeniz'e çıkarmak, oradan da Batıya ulaşmasını sağlamak için Türkiye-Irak arasında yeni hatlar döşenmiştir. Bunlar, iki adet Kerkük-Yumurtalık petrol boru hatları olup, bu hatların döşenmesiyle Irak, ham petrolü, Türkiye'nin İskenderun körfezi (Yumurtalık terminali) üzerinden, daha güvenli bir biçimde, Batı pazarlarına taşınmaya başlanmıştır.

Irak ile 27 Ağustos 1973’de Ham Petrol Boru Hattı Anlaşması imzalandı, Inşaatı 15 Ağustos 1974'te başlandı. 3 Ocak 1977’de Kerkük’te ve 5 Ocak 1977’de İskenderun’da (Yumurtalık) yapılan törenlerle açıldı. Boru çapı 40 inç olan bu hattın toplam 986 km. uzunluğunda, 345 km.si Irak’ta, 641 km.si ise Türkiye sınırları içinde bulunmakta. Bu hat 1976 yılında işletmeye alınmış ve ilk tanker yüklemesi 25 Mayıs 1977 tarihinde gerçekleştirilmiştir. İkinci boru hattı birinci boru hattına paralel olan ve inşaat çalışmaları 1985 yılında başlandı 1987 yılında tamamlandı. 46 inç çapındaki bu ikinci hat toplam 890 km. uzunluğunda, 234 km.si Irak’ta, 656 km.si ise Türkiye sınırları içinde bulunmakta. Bu ikinci hat ile yıllık ham petrol taşıma kapasitesi 70.9 Milyon ton’a yükseltilmiştir.

Türkiye, enerji kaynakları son derece zengin olan ülkelerle sınır durumundadır. Dünya üzerindeki ispatlanmış petrol ve gaz rezervlerinin dörtte üçü Türkiye'nin çevresindedir. Ama ne ilginçtir, Türkiye’de petrol yatakları yok! Türkiye, bu ülkelere coğrafi olarak çok yakın. Yani taşıma maliyeti düşük. Zaten Türkiye'ye petrolün girişi de ucuz, O zaman neden Türkiye’de insanlar dünyanın en pahalı enerjisini kullanıyor? Türkiye’de İnsanlar pahalı enerjinin ağır bedeli altından kalkması mümkün mü?

Türkiye varil başına 0.90 ile 1.18 Amerikan Doları arası taşıma (geçiş ücreti) ücreti alıyor. Türkiye'nin sadece Kerkük-Yumurtalık petrol boru hatlarından ham petrol taşımadan kazancı yıllık 450 milyon doları aşıyor. Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı’ndan ve Türk Boğazları’ndan geçen petrol tankerlerinden elde edilen geliri de hesaba katarsak, Türkiye’nin petrolden elde ettiği kazancı siz düşünün. Ama ne hikmetse dünyanın en pahalı benzini ve doğalgazı Türkiye’de!

Samsun-Ceyhan Boru Hattı da devreye girerse, Orta Asya ve Hazar petrollerinin Türkiye üzerinden Akdeniz'e indirilecek. Yılda 70 milyon ton ham petrol taşıması planlanıyor. Bu hat devreye girdiğinde Türkiye’de petrol ve doğalgaz ürünleri ucuzlar mı?

Zengin Petrol Yatağı Kerkük

Kerkük’ün, sahip olduğu stratejik konumu ve yer altı kaynaklarıyla bu bölgedeki en önemli şehirlerden biri. Ayrıca Kerkük bölgesel ve uluslar arası öneme sahiptir. Kerkük, Irak'ın bilinen petrol kaynaklarının yüzde 40'ını oluşturan petrol kuyuları açısından anahtar konumda. Resmi rakamlar bu kentin dünya petrol rezervinin yüzde 7,5’ine sahip olduğunu teyit ediyor. Kerkük, Irak’ı ve halkını refaha taşıyacak zengin petrol yataklarına sahip bir kenttir. Bu nedenle 2003 yılında Irak’ın işgali ile Kürt grupları, ABD, İngiltere ve İsrail’in desteği ile Türkmen şehri Kerkük işgal ettiler. Dünyanın gözü önünde Kerkük’ü yakıp, yıkıp ve her yeri yağmaladılar. Kerkük'ün tapu ve nüfus kayıtlarını yaktılar. Kerkük petrollerini ele geçirmek için de 700 bin Kürt Kerkük’e ithal edildi. Kürt kentlerinden, Türkiye, İran ve Suriye'den on binlerce Kürt, 20 bin Dolar para, aylık maaş ve arazi vaadi ile Kerkük'e getirildi. İthal Kürtlere aş, iş, toprak, maaş ve konut yapmak için para verildi. “Cennete” bile olmayan böyle fırsatlara kim hayır der ki? Bu fırsatlardan yararlanmak için de sadece Kürt kökenli olmak yeterdi. Çünkü Türkmen şehri Kerkük’ü ele geçirmek için tezgahlanan oyunun başrol oyuncusu Kürtlerdi. Bu oyunun senaryosunu yazan ABD ve İsrail, başrol oyuncusunu seçmişti ve istediği gibi de kullanıyordu.

1927 yılında Türkmen Şehri Kerkük'te Baba Gürgür'den çıkan petrol herkesin can damarı olacaktı. Olacaktır da bunun Kerkük'e faydası ne? Kerkük, bu gezegende, aklımıza gelebilecek en büyük servetin (zengin petrol yatağı) üzerinde oturup, ama yoksulluk ve sefalet içinde yaşatılan insanların kenti. Muhtemelen Türkmen şehri Kerkük’ten başka Irak’ta ismi petrolle birlikte anılan ve bu yüzden de son 80 yıl boyunca birçok kanlı ve siyasi gelişmeye sahne olan ikinci bir kent yoktur.




Büyük güçler, tıpkı yüz yıl önce olduğu gibi, toprağın üstündekileri yok edip toprağın altını ele geçirmeyi hedefliyor. Hedef büyük, küresel güçlerin sahip olmak istediği Kerkük’te dünyanın en kaliteli ve zengin petrol yatakları var. Herkes başka yanından çekiştiriyor! Etnik ve dini ayrım Batı’nın kılıcıyla şekilleniyor. Savaşın ortasında Türkmen şehri Kerkük’te bir demokrasi oyunu oynanıyor. ABD, Kerkük’e girdiği gün nüfus ve tapu daireleri (ABD’nin göz yummasıyla Kürtler tarafından) yakılmıştı … Şimdi Kerkük’e yeni bir kimlik biçiliyor. Bin yıllık Türk şehri Kerkük’ü, “Kürt şehri” yapmaya çalışıyorlar ve uyduruk Kürt devletinin başşehri ilân etmeye hazırlanıyorlar. Ne acı değil mi?




Kerkük’te petrol zenginliği olmasaydı Kerkük böylesine önem kazanır mıydı? Türkmen şehri Kerkük petrol kurbanıdır ve faturasını da Türkmenler canları ile ödüyor.

Nisan 2003’ten beri Irak Türklerini sindirmek ve yıldırmak için Türkmenlere yönelik bombalı saldırı, kamunun üst düzey Türkmen yetkililerine ve sivil kuruluşlarına yönelik bombalama eylemleri, tutuklama, tehdit, suikast, sivilleri öldürme, göçe zorlama, soygun, mallarını ele geçirme ve fidye istemek için Türkmenlerin kaçırılmaları, yani Türkmenleri dünyanın gözü önünde bölgeden arandırmak istiyorlar. Türkmenlerin yüz yüze kaldığı olaylar açıkça kıyımdır ve etnik temizliktir ama kimse ses çıkarmıyor. Gazze, Rabia için hüngür hüngür ağlayanların, katledilen Türkmen’ler için neden gözlerinin yaşı bile akmaz? İşte böyle iki yüzlü bir dünyada yaşıyoruz!



Ali Kerküklü


Kaynaklar:

1-Mustafa Salih, Suriye problemi ve petrol taksimi.

2-Can DEVECİ, İsrail-Kuzey Irak İlişkileri.

3-İdris DEMİR, “Kirkuk-Haifa Pipeline” Uluslararası Hukuk ve Politika, cilt:5, sayı:19 s:135.

4-Usak Gündem, “Ofer şimdi de Kuzey Irak’a yatırım yapıyor”, 24 Haziran 2010, www.usakgündem.com.

5-L.Tufan Erdoğan, “Büyük Ortadoğu Projesi Çerçevesinde Petrolün Yeniden Dağılımı”.

6-Aybüke İnan, Kerkük-Yumurtalık Petrol Boru Hattının İstikrarı Niçin Önemli?

7-Banu Avar, “Böl ve Yut”, Remzi Kitabevi,İstanbul, 2009.

8-Muhammed Hadi, Kerkük Petrolü ve Kürt liderlerin tutumu.

9-Prof.Dr. Hayati Doğanay ve Yrd.Doç.Dr. Selçuk Hayli, Irak’ın Başlıca Coğrafi Özellikleri ve Petrol Yatakları .



10-John Pilger, Blairin Zoruyla Utanç Sahibi Olduk.



11- Muhammed El Semmak, Kerkük petrol kurbanı.



12- Haşim Söylemez, “Irak bölünmeden parçalanıyor”, Aksiyon, 23 Haziran 2014.

13-Zubaida Umar, “The Forgotton Minority The Turkman’s Of Iraq”, “Afkar inquiry”;4/2, February 1987, s.37,43.

14-Ali Kerküklü, İstihbarat Oyunları Petrol ve Kerkük, IQ Kültür-Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2008.



Aucun commentaire: