lundi 14 février 2011

Irak Türkmen Cephesi Türkiye Temsilcisi Dr Hicran Kazancı ile Söyleşi




Irak Türkmen Cephesi Türkiye Temsilcisi Dr Hicran Kazancı ile Söyleşi

- Sayın Hicran Bey, bize yani Türk dünyasına, Türkmen kamuoyuna özgeçmişinizden söz eder misiniz? Mesela Kerkük’ün hangi semtinde doğdunuz, okul eğitiminiz nerede başladı, nerede tamamlandı, Türkmen davasıyla ilk tanışmanız nasıl oldu kısaca anlatır mısınız?

- 1965 yılında Kerkük’ün Piryadi mahallesinde dünyaya geldim, ilköğrenimime Hicri Dede ilkokulunda başladım daha sonra Musalla ilkokuluna geçtim ve buradan mezun oldum. Orta ve lise eğitimimi Kerkük’te bitirdim, yüksek eğitimimi de Musul Üniversitesinde Tarım Ekonomisi bölümünde tamamladım. 1994 yılında Türkiye Cumhuriyeti tarafından Türk Devlet ve Topluluklarına tanınan Türkiye’de burslu öğrenim görme hakkından yararlanarak 1995 yılında Türkiye geldim. Böylece yüksek lisans ve doktoramı Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Fakültesi’nden 2003 yılında almış oldum. Türkiye’de gördüğüm eğitim süresince, Irak Türkmen Cephesi’nin değişik kademelerinde çalıştım. Türkmeneli Öğrenci Birliği Genel Sekreteri, ITC Ankara Temsilciliği’nde Temsilci yardımcısı ve siyasi danışman görevlerinde bulundun. Yine aynı yıllarda siyasi bilimler alanında çeşitli akademik eğitimler aldım, 2001 yılında Bilkent Üniversitesi’nde “Partileşme ve Teşkilatlanma” Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde 2003, 2005 yıllarında “Liderlik ve Partileşme” , “ Liderlik” konulu kurslar gördüm. Türkiye Ulusal güvenlik Stratejiler Merkezinde Ortadoğu sorumlusu olarak göreve başladım iki buçuk yıl çalıştım. Bu arada Irak’ta yeni gelişmeler oldu. 2005 yılı başında Irak Türkmen Cephesi’nin başkanlığına Sayın Sadettin Ergeç seçildi. Başkan Sadettin az bir zaman sonra ITC listesinden Kerkük Milletvekili olarak Irak Parlamentosu'na girdi. 2006’da Irak’a döndüm ve Irak Türkmen Cephesi’ Genel Başkanı Sadettin Ergeç’in danışmanlığını yaptım, bu görevim 2007 yılına kadar devam etti. Daha sonra ITC Türkiye Temsilciliği Dış ilişkiler Sorumlusu görevine atandım. Bu görevim sırasında da siyasi eğitimlerime devam ettim. İstanbul’da Bahçeşehir Üniversitesinde 2007 tarihinde “9. Global Liderlik Forumu”, “Orta Doğu Araştırmaları”, “Uyuşturucu ve Terör ”, 2008 yılında ise Amerika Washington DC de “Eğitim” konulu beş buçuk altı ay civarında bir kurs gördüm.
- Yine Bahçeşehir Üniversitesinde 2008-2010 yılları arasında “Kriz Yönetimi ve Psikoloji-2008”, " Siyaset Okulu– Nisan 2009”, “Diplomat Okulu–2009 “ ”, “Global Liderlik Forumu –2010” gibi eğitim merkezlerinde kısa ve uzun süreli birçok sertifikalı kurslar aldım. Birkaç ay önce Irak Türkmen Cephesi’nin Türkiye Temsilciliğine atandım. Şöyle baktığınız zaman şahsen1994 yılından bugüne kadar Türkmen siyaseti içerisinde aktif görevler, eğitimler aldım.

- Evet, özgeçmişe bakıldığı zaman, Türkmen siyasi sahasında herkese kolay kolay nasip olmayan parlak bir geçmişinizin olduğu görülüyor, bunu neye borçlusunuz? Bu kapsamda kendinizi nasıl tanımlarsınız?

- Kendimi şöyle tarif edebilirim, Türkmen hareketinin omurgasından çıkan, şuna buna bağlı olmayan, Türkmen davasına gönülden bağlı olan bir kişi olarak görüyorum.

- Irak Türkmen Cephesi’nin Türkiye Temsilciliğine resmi olarak hangi tarihte atandınız?

- 23 Haziran 2010’da resmen atandım.

- Atanmanız konusu bir süreliğine gizli tutuldu, yayımlanmadı, daha doğrusu haber dahi edilmedi sizce sebebi ne olabilir?

- Hayır, atama yazım geldikten sonra ben hemen göreve başladım.

- Siz başladınız ama herhangi bir site de Dr. Hicran Kazancı Türkiye Temsilciliği Başkanlığına getirildi diye Irak Türkmen Cephesi menşeli resmi bir yazı yayımlanmadı?

- Şöyle diyeyim, atanmam konusundaki resmi yazı elime gelir gelmez, ben o yazıyı prosedür olarak resmi kurumlara, haber ajanslarına ve bütün sitelere fakslayarak bildirdim. Bir takım resmi kurumlardan tebrik geldi. Ama sizin kastettiğiniz sitelerde yayımlanmaması o site editörlerine bağlı bir durumdur.

- Peki, yayımlayan bir site oldu mu?

- Haber ajansları hemen yayımladı, mesela İHA’ CİHA’ da yayımlandı.

- Yani bir gazete de bile olsa haberin kaydı var diyorsunuz, hâlbuki ben atanmanızla ilgili bir habere rastlamayınca, bazı çekinceler mi var? Diye düşünüyordum böyle bir şey yok yani.

- Çekinceler yoktu ama biliyorsunuz her dönemde her platformumda değişime karşı statükocular var ve buna karşı çıkabilirler. diğer konularda olduğu gibi benim atanmamda da normal bir süre oldu.

- Yanlış anlamayın resmi belgeleri arşivleyen birisi olarak soruyorum ben sadece sizin değil, diğer Türkiye temsilcilerimizin de resmi atanma yazısına rastlamadım. Mesela Sayın Sadun Köprülü’ün resmi bir atanması var mıydı?

- Vekâleten evet

- Anladım, asaleten de var mıydı? Yani ITC Türkiye Temsilcisi olaraktan var mıydı?

- Hayır, yoktu çünkü atanmamla ilişkili bir resmi yazıda: “Bir süreden beri Sayın Sadun Köprülü Beyin vekâleten yürüttüğü ITC Türkiye Temsilcisi görevi sona ermiştir” deniliyordu.

- Ben bu açıklamanızdan şunu anlıyorum; Türkmen sitelerinde uzun bir süre dedikodulara sebep olan sözde Sayın Köprülü yerine atanmanız ile ilgili haberlerin doğru olmadığını, ITC’nin resmi yazısından da anlaşıldığı gibi siz, bir önceki Türkiye temsilci Sayın Ahmet Muratlı’nın yerine atandınız. Doğru anlamış mıyım?

- Doğru söylüyorsunuz, tespitiniz çok doğru, esasen ben bir önceki temsilcinin yerine atandım, ondan sonra bu Türkiye temsilciliğine asaleten kimse atanmadı. Bu görev Sayın Sadun Köprülü’ye en kıdem kişi olaraktan vekâleten verildi. Aslında bunu dillendirmek o kadar da önemli değil

- Tabii ki, ancak Türkmen kamuoyunu bilinçlendirme açısından önemlidir, yani şunu mu diyorsunuz uzun bir süre Türkmen sitelerini dolaşan atanmanız ile ilgili haberler, yazılar, yorumlar esastan doğru bir yaklaşım değildir.

- Hiçte doğru değil maalesef bir kısım Türkmen medyasının ve yazarlarının gerçekleri bilmeden böyle küçük işlerle uğraşması bizleri uğraştırması doğru bir yaklaşım değil. Tabii bütün bunlar bizleri üzüyor, medyamızın asıl görevlerinden biride tarafsız olmak, gerçekleri yansıtmaktır.

- Göreve atanır atanmaz bir sürü faaliyetlerde, bulundunuz, bunlardan biride temsilciliğin kapısını ardına kadar medyaya açmanız oldu. Özellikle Hürriyet muhabirine vermiş olduğunuz demeciniz yayımlandıktan sonra Türk medyasının üzerinizde ilgisi biraz fazla oldu mu?

- Evet, oldu, atanmadan sonra ilk mülakatım Hürriyet gazetesiyle oldu, Hürriyet muhabirine Irak Türkmenleriyle ilgili bazı gerçekleri anlattım. Biliyorsunuz Hürriyet gazetesi Türk medyasının omurgasını teşkil eden önemli bir gazetedir. Tabi gazeteciler söylemlerin realitesine bakarlar, doğruluğuna, samimiyetine. Bende öylesine bir mülakat yaptım, yayımlandı o biraz etki yarattı, ondan sonra diğer gazeteciler de gelmeye başladı.

- Gazetedeki demeçlerinizin birinde Türkiye Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı olmak üzere birçok üst düzey Türk siyasetçilere nezaket ziyaretinde bulundum, Ancak başbakanla hala görüşmüş değilim dediniz. Türkiye Başbakanıyla da yakın zamanda görüşme ihtimaliniz var mı? Bu konuda bir talebiniz oldu mu?

- Şimdi, Hürriyet gazetesi muhabiri şöyle bir soru sordu “ atanmanızdan sonra, Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Dışişleri bakanını ziyaret ettiniz mi? Hayır dedim, şimdilik yapamadım çünkü onlar Türkiye’nin çok boyutlu dış politikasıyla ilgilendikleri için böyle bir fırsatı yakalama şansım olmadı. Ancak uygun bir zamanda bu ziyaretlerimi yapacağım. Dedim. Tabi bu demeçten sonra Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve bazı Milletvekilleri ile görüştüm ama şu ana kadar Başbakanla bir görüşme şerefine nail olamadım. Başbakanımızın hal hazırda hem iç hem dış politikayla yoğun bir tempoda olduğunu görüyorum. Başbakanımız Ankara da bulunduğu sırada inşallah bir fırsatını bulup bu görüşmeyi de gerçekleştireceğim.

- Bu üst düzey siyasi görüşmeleriniz programında muhalefet lideri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu da var mı?

- Tabi o da var diğer Parti liderleri de var, BDP hariç Türkiye Büyük Millet Meclisinde sandalyesi bulunun tüm partilerin liderleriyle, milletvekilleriyle, temsilcileriyle görüşmek istiyorum.

- Hürriyet gazetesinde çıkan yazıda çok önemli bir konuyu gündeme getirdiniz? “Kürt liderlerle niye görüşmüyorsunuz sorusuna kaşın “Herkes Kürtlerle görüşüyor ancak biz görüşmüyoruz” dediniz ve bunun sebeplerini Kerkük sorununa bağlayarak“ Kerkük’ ün aidat konusunu bir tarafa bırakalım diğer ortak paylaşım için bir ara gelelim” diye bir öneri de bulundunuz. Bu nasıl olacak, biraz daha açar mısınız?

- Bakınız Cengiz Bey, Irak’ta karışımıza “Türkmen Cephesi Kürtlerle görüşmüyor “ diye bir tablo çıkıyor. Oysa Kürtlerle herkes görüşüyor en son KDP’nin kurultayına baktığınız zaman Irak’ın bütün siyasi Parti liderleri, temsilcileri, hükümet erkânı hepsi ordaydı. Son seçime bakıldığın da Kürt Partileri kilit rol oynadılar oynamaya da devam edecekler. Biliyorsunuz son Erbil toplantısından sonra Irak hükümeti oluşturuldu. Şimdi onlarla herkes görüşüyor sanki bir biz görüşmüyoruz böyle bir şey yok. Biz Irak’ın tüm siyasi gruplarıyla masaya oturmaya hazırız. Bu Araplar olur, Şiiler olur ve yahut Kürtler olur herkesle görüşmeye hazırız. Ancak burada aidatı açığa çıkmayan ihtilaflı bölgeler var, 2003 tarihinden beri bu bölgelere bir nüfus kaydırmaları var ve bunun başını teşkil eden Kerkük sorunu var, Kerkük’ün içerisindekine baktığın zaman idari kurumlar da Kürtlerin üstün hâkimiyeti var. Amerikan’ın eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’in 60’lı yıllarının sonuna doğru etnik mezhep çatışmalarına atfen ünlü bir sözü var “ Etnik mezhep çatışmalarının çözümünde iki yol var. Bir: Çatışırsın, güçlü zayıfı bitirir. İki: Eşit şartlarla masaya oturulur çözüm aranır ” diyor. Şimdi 21. yüz yılda böyle bir çatışma olması imkânsız. Ne bunu Türkmenler ister nede Kürtler nede uluslararası güçler buna izin verir. Bu olmayacağına göre ikinci çözüm olacak yani eşit şartlarla masaya oturup anlaşmamız lazım. Ancak biz Türkmen grupları olarak ne yapmamız gerekir benim söylemim şu; öncelikle eşit şartları sağlamak için masaya oturmamız lazım. Yani Kerkük’ün aidatı şuraya aittir buraya aittir söylemini geri bırakalım. Çünkü Kerkük meselesine baktığınız zaman küçük bir mesele değil, sadece oradaki yaşayan etniklerin sorunu değil. Onların etnik sorununun yanında merkezi hükümet arasında bir sorun artı Irak’ı çevreleyen komşu ülkeler arasında bir sorun artı egemen güçlerin arasında bir sorundur, dolayısıyla bizim bu görüntüyle fazlaca boğuşmamız lazım. Kerkük’ün asıl sorunu egemen güçlerin çıkar çatışmasından doğan bir sorundur. Çıkar çatışmasından doğan o sorunun çözümünde biz Türkmen’ler olarak tavrımızı biran önce belirlememiz lazım. Yani masanın üstündeki örtüyü kaldırıp altına bakmamız lazım. Şimdi birisi çıkıp sorsa peki “Kerkük’te bir nüfus kaydırması var mı? Var. Kerkük’ün idari yapısı değiştirildi mi? Değiştirildi. Kerkük belli bir etnik grubun egemenliğinde mi? Evet. Bunların çözümü için eşit şartları sağlamak için masaya oturmamız lazım. Eşit şartların en başlangıcı idari yapıdaki % 32 paylaşımı dediğimiz. Türkmenler Araplar Kürtler ve artı %4 Hıristiyanlar. Tabi bunun uygulanmasın da şu sorunda çıkıyor. Mesela biz yukarda ki üst düzeydeki kurumları söylüyoruz, onlar ise eğer paylaşımı %32 yaparsak bütün kurumlarda yapmamız gerekir mesela petrol şirketindeki memurdan işçisine kadar her alanda uygulansın diyorlar. Bunun o kadar sorun teşkil etmemesi lazım buda masaya yatırılır ortak bir çözüm bulunabilir. Benim orada ima ettiğim budur yani masaysa oturarak çözülmesi lazım. Bir de şu var yani siz KYB’le görüşüyorsunuz, kurultayına da gidiliyor, nezaket ziyaretinde de bulunuyor güzelde diğerleriyle de görüşmeniz lazım. Şimdi biliyorsunuz orada onlarında etkinlikleri var onlarla da görüşmeniz lazım, yani orada dengeyi tutturmamız lazım. Şurada şunun altını da çizmek istiyoruz tabii biz Türkmenler olarak kırmızı çizgimizden taviz vermeden her grupla görüşmeye hazırız.

- Barzani geçmişte Kerkük’ün aidatı konusunda ilginç bir iddia da bulunmuştu ve Kerkük’te tek bir Kürt dahi olsa bile bu ilin coğrafi olarak kendi bölgelerinin sınırları içinde olduğunu vurgulamıştı. Şimdi farzımuhal Barzani grubuyla ortak paylaşım için masaya oturduk ve geçmişte olduğu gibi Barzani’nin bu söylemi masaya getirilirse, onlara biz Kerkük için Türkmeneli’nin başkenti diyoruz sizde ne derseniz deyin mi diyeceğiz? Siz sizinkini, biz bizimkini söyleyelim bazda mı olacak?

- Şöyle söyleyebiliriz, ihtilaflı bir bölge de biri çıksa bir görüşü savunsa, mutlaka bir diğeri de çıkar karşı görüşü savunur. Fakat o ateşli söylemler bence geçmişte kaldı. Şimdi Irak’taki tüm siyasi aktörlere baktığınız zaman artık o ateşli söylemlerden vazgeçtiler. Niye, çünkü bu semboller üzerinden siyaset yaparak bir yere varılmadığını gördüler. Özellikle de Kerkük’ün sorunu siyasi bir sorundur tüm grupların anlaşmasıyla ancak çözülebilir. Gruplar bu işi tırmandırarak çözemez, o söylemler bence geçmişte kaldı. Şimdi bu gruplardan farklı olumlu mesajlar almaktayız. Bunlardan biri Kürt yerel yönetimde başkan yardımcısının mutlaka Türkmen’den olsun, Irak Cumhurbaşkanlığının üçüncü yardımcısı Türkmenlerden olsun diyen yine kendileridir bunlar güzel demeçlerdir. Tabi önceden bunlar söylenmiyordu.

- Gazetedeki demeçlerinize dönersek yine manşetlik bir demecinizde şöyle diyorsunuz: 2003 yılında Kürt bölgesini tanısaydık Kerkük’ü kurtarırdık” Nasıl olurdu bu konuya biraz değinir misiniz?

- O tarihlerde Irak Muhalefeti, Amerikan’ın Irak temsilcisi Zalmay Halilzad öncülüğünde Erbil Selahattin bölgesinde toplantılar düzenledi. O toplantıda Saddam sonrası konuşuluyordu ve yeni Irak’ı yönetecek grupların arasında Şii, Sünni Araplar, Kürtler bir de Türkmen’ler olacak deniyordu. Ancak Türkmenlerin bu gurupların arasında olması için Irak’ın anayasasında bile yer alan Kürt muhtariyetinin Türkmenler tarafından tanıması isteniliyordu. Türkmenler ise bunu kökten reddediyordu. Bundan dolayıdır bizde sürecin dışında kaldık. Surecin dışında kaldığın zaman, sizin yokluğunuzda Irak’ın geleceği ile ilgili bir takım kararlar alınıyor ve sizde bu kararların alınışında olmadığınız için aleyhinize alınan kararlardan ne haberiniz oluyor nede karşı koyma imkânınız olabiliyor. Ama o süreçte siz olduğunuz zaman sizin aleyhinize o kararlar alınamaz benim kastettiğim bu. Şayet o sürecin içinde olsaydık, o tarihlerde Kerkük’te vukuu bulan ne nüfus daireleri yakılırdı, ne Kerkük 9 Nisanda yağmalanırdı nede Türkmenlerin arazilerine el konulurdu. Bunların %100’ü olmasa bile en azından %90’ı gerçekleşmezdi.

- Bunlara ilaveten meşhur 1 Mart Tezkeresi Türkiye parlamentosundan geçmiş olsaydı bütün o saydıklarınız olmazdı, Türkmen siyasetçilerimiz de bu kararın geçmesinden umutluydular geçmediği için başımıza bunlar geldi diyebilir miyiz?

- Ben buna tamamen katılmıyorum? Şimdi bakın 1 Mart tezkeresinin geçmemesi sayesinde Türkiye devleti Irak merkezli Ortadoğu’da etkin bir hale geldi. Osmanlı İmparatorluğu Ortadoğu’ya egemenken oralarda Türk bayrağı dalgalanırdı, niye çünkü oralara hakimdi ama şimdi hakim olmadan Türk bayrağı, hem de istenilerek dalgalanıyor bununda nedeni 1 Mart tezkeresinin onaylanmaması. 1 Mart tezkeresinin içeriğine baktığınız zaman şu ana kadar anlaşılmış değildir onun içindir ki bu tezkere reddedildi. Bu reddin neticesinde Türkiye’nin, Irak genelinde’ belirgin bir saygınlığı vardır.

- Yine flaş demeçlerinizden biri şöyleydi: ABD izin verdi ama biz silahlı bir güç oluşturmayı beceremedik. Böylesine ağır bir özeleştiriyi bugüne kadar ne bir siyasetçimizden nede entelektüel bir Türkmen’den duyduk? Bu konuda da bizi aydınlatır mısın? Buna ilaveten Türkmenlerin hala bir askeri güce ihtiyacı var mı? Sorusuna yanıtınız ne olur?

- Şimdi sondan başlayalım, Türkmenlerin hala bir askeri güce ihtiyacı var mı? Evet, var, ama öyle bağımsız silahlı milisler olarak değil. Şimdi artık taşlar yerinde oturmaya başladı. Irak’ın devlet olma yolundu bir anayasası var. İşte o anayasa çerçevesi içinde silahlanabiliriz nasıl mesela orada silahlı kurumlarımız var polis teşkilatlarımız var, ordumuz var bunlarda orantılı temsil edinme hakkımız var. Burada yine % 32 paylaşımı kendiliğinden bu elzem ihtiyacı karşılayabilir. Devletin tüm silahlı teşkilatlarında belirgin bir katılımımız olunduğunda bu sıkıntı da eski dönemlerde olduğu gibi güvenlik sıkıntımız da kendiliğinden çözülür. Sorunuzun birinci bölümüne gelince evet 2003 sonrası Türkmenlerin durumunu değerlendirmek için daha öncesine bakmamız lazım. Eskiden beridir Türkmen siyaseti hep Ankara ve İstanbul odaklı yürütüldü ve orada işte yanlış yapıldı. Türkmenler olarak biz 80’li yıllara kadar hep dernek, sivil toplum örgütleri çerçevesi altında Irak’ta Türkmen politikası yürüttük. Ama diğer gruplar bizden bir adım önde gittiler tabii kimi devletlerin desteğini alarak siyasi partilerini 80 öncesi yıllarda ilan ettiler. Bizim uzun yıllar siyasi söylemimiz şuydu Musul Kerkük Türkiye’nindir ve Türkiye’nin olacaktır bu söylem Irak’ın birçok yerinde aşırı tepkiye neden oluyordu. Aynı sebepten bütün Türkmenler diğer gruplarca önyargılı bir muamele ile karşılaşıyorlardı. Türkiye bizim siyasetçilerimize sakın bunu söylemeyin dedikçe bizimkiler bu söylemde ısrar ediyorlardı. Tabi bu tutum uluslararası ilişkiler bilgisinden mahrum olan siyasetçilerin yapacağı bir şeydir.

- Şimdi bu mülakatı ITC Türkiye Temsilciliği binasında yapıyoruz. Dört katlı bir bina sizde bu işin bilincindeniz bu görkemli binanın büyüklüğüne karşın Türkmenler yararına yapılan işlerin büyüklüğü sanki Türkmen kamuoyunda bilinmiyor. Binada bulunan “Kerkük Haber Ajansı” gibi önemli bir kurumun çalışmaları da Türkmenlere yansımıyor. Koca binanın çalışmaları Türkmen medyasına yansımıyor sadece Kerkük.net gibi bir sitenin varlığı söz konusudur. Sorum şu bu büyük binada yaptığınız işleri yeterli görüyor musunuz?

- Kendi adıma söylüyorum ben hiçbir zaman yaptığım işi yeterli görmüyorum daha fazla ileriye taşımak için çabalıyorum çünkü yapılan işler milletimize dönüktür ve milletimiz için ne yapılırsa azdır. Benim şahsi kanaatim elimizdeki imkânlar çok ama yapılan işler henüz azdır. Ama mutlaka istenilen seviyeye gelecektir. Şimdi bu binaya baktığınız zaman sadece Irak Türkmen Cephesi Türkiye Temsilciliği oturmuyor, bu büyük binanın tek bir katı temsilciğe aittir. Binanın giriş katında gördüğünüz gibi Kerkük Haber Ajansı idari birimlerine ayrılmıştır. İkinci kat bize aittir. Üçüncü ve bodrum katında da tamamen Kerkük Haber Ajansının stüdyoları barınmaktadır. En üst dördüncü kat ise misafirhanedir tabi bu misafirhane bütün Türkmenlere açıktır.

- Türkiye Temsilciliğine atanır atanmaz makam aracını hizmet aracı olarak belirlediniz, bundan ne gibi bir anlam çıkarmamız lazım.

- Benim şahsi kanaatim bizim burada saltanattan uzak durmamız lazım, size bu konudaki şahsi tespitimden bir örnek vereyim, İstanbul Bahçeşehir Üniversitesinde eğitim aldığım dönemde bu fırsattan yararlanarak İstanbul’un tarihi yerlerini gezmeye başladım. İki yer dikkatimi çekti biri Topkapı sarayı diğeri Dolmabahçe Sarayı, ikisine de gittim şunu gördüm ve tespitim şu oldu: Şimdi Topkapı sarayı çok basit mütevazi yapılmış ama Dolmabahçe sarayına baktığınız zaman çok şaşaalı, çok muhteşem Kristaller, altınlarla süslü. Bir bakıyorsun Topkapı sarayı Osmanlının en güçlü dünyaya hâkim olduğu dönemde yapılmış oysa Dolmabahçe sarayına bakıyorsun en çöküş döneminde yapılmış dolayısıyla saltanattan kaçınmamız lazım. Buradaki makam arcını temsilcilik işleri için kullanıyorum bunun dışında Türkmen vatandaşlarımın acil ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyorum, gereğinde Türkmen hastalarının taşınmasında, kullandırıyorum onun içindir makam aracı yerine hizmet aracı tabirini tercih ediyorum.

- Birazda dayanışma toplantılarını irdeleyelim sanırım bu güne kadar ikisi İstanbul ikisi Ankara olmak üzere dört dayanışma toplantısı gerçekleştirmişiniz. Anladığım kadarıyla bu dayanışma toplantılarınız da Türkmen şahsiyetleriyle, dernek, vakıf ve diğer sivil toplum örgütlerinin temsilcileriyle bir araya geliyor dertleşiyorsunuz. Bunu yaparken toplantı yerini şart koşmuyorsunuz bu toplantılar Ankara’da, İstanbul’da Kerkük’te olabilir diyorsunuz. Ben bütün bu yeni gelişmeden şunu anlıyorum: ITC bir açılım gerçekleştiriyor, Türkmen Toplumuna açılıyor kendini anlatmaktan ziyade onları dinliyor, fikirlerini, eleştirilerini önemle not ediyor kısacası ITC Türkmen toplumunun tümüne açılıyor, yeni bir politika üretmek istiyor: Böyle mi acaba?

- Şimdi Cengiz Bey siz de biliyorsunuz, Türkiye’de özellikle Ankara ve İstanbul’da tüm dış Türklerden önce Türkmenler yerleşmişlerdir. Buraya yerleşen çokça değerli ağabeylerimiz kardeşlerimiz var. Bunlar Türkmen davasına büyük katkılarda bulunmuşlar. Benim şahsi fikirlerimden biride birbirinden kıymetli bu ağabeylerimle bir araya gelmek bilgi ve deneyimlerinden istifade etmekti. Bunu nasıl yaparım nasıl ederim derken bu dayanışma toplantısı fikri hasıl oldu tabii bunu ITC merkezle de paylaştım Başkan Sadettin Bey dahil yetkililerimizden büyük destek aldım böylece işe koyuldum. Bu toplantıların amacı Türkiye’deki kurumlarımızla bir araya gelmek değil daha çok Türkmen ağabeylerle, şahsiyetlerle, kalem erbabıyla, yazarçizerlerle bir ara ya gelmek Türkmen gündemi, temsilciğimizin artıları, eksikleri ile ilgili fikirlerini dinlemek, önerilerini kayda geçmektir. Tabi bizim bu toplantılardaki asıl görevimiz bütün bu fikir ve önerleri dinlemek, not etmek ivedi bir şekilde önyargısız merkeze aktarmaktır. Hakkımızdaki soruları açık yüreklilikle, yanıtlamak yaptığımız faaliyetler hakkında bilgi sunmaktır. Dışarıdan nasıl algılandığımızı, tarafsız bir gözle sorgulamaktır, varsa kusurlarımızı elbirliğiyle gidermeye çalışmaktır. Dayanışma toplantılarımızın amacı kısaca bunlardan ibarettir. Bu bir açılım mı? Evet açılım denilebilir.

- Son sorumu sormadan izin verirseniz, ITC’deki değişimi nasıl algıladığımı ifade etmek isterim. Düne kadar ITC hakkında olumlu olumsuz fikirlerimi açık yüreklilikle kaleme aldım. Bu güzide kurumu daima üstün kıldığım için bunu yaptım ve bugüne kadar bu kurum hakkında etik olmayan tek bir kelime sarf etmedim daima şahıslar üzerinden eleştiri yaptım. Bun yaparken de ” dost acı söyler” deyiminden yola çıkarak eleştirisel yazılar yazdım, bundan dolayı haksız birçok ithama maruz kaldım. Yinede yazmaktan doğruları söylemekten geri kalmadım. Bugün ise ilk defa Türkiye Temsilciliği gibi ITC’nin yetkili bir kurumu tarafından fikir teatisi için ağırlandım, teşekkür ederim. Tabi ITC’de yaşanan bu değişimde sizin şahsi gayretlerinizin payı eminim ki büyüktür, verimli dayanışma toplantılarınız bunun en mümtaz delilidir. Bunun içinde size ayrıca teşekkür ederim. Türkmen kamuoyunu bilinçlendirme ve beklentilerini karşılama açısından soruyordum ITC Türkiye temsilciliğinde apaçık bir değişimin yaşandığı görülüyor, bu değişim ITC’de beklenen değişimlerin ilk ayağıdır diyebilir miyiz?

- Evet diyebilirisin

- Teşekkür ederim sağ olun

- Bende bu kış kıyamette geldiğiniz için size teşekkür ederim.

Cengiz Bayraktar-Gündoğdu- İzmit

Aucun commentaire: