Cumhuriyet Strateji
Dr. Hicran KAZANCI
Orta Doğu uzmanı
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra uluslararası arenada Ortadoğu, artan önem ve ilgiden dolayı dünyanın odak noktası haline geldi. Dünya ekonomisini sürdürebilir hale getiren ve günümüze kadar olan süreç içerisinde alternatifi bulunamayan petrol kaynaklarının en verimlisinin Ortadoğu'da bulunması, bu bölgenin istikrarsızlaştırılarak kontrol altında tutulması hedefinin Batılı ülkelerce benimsenmesinin ve uygulanabilir hale getirilmesi uğraşılarının sebebini oluşturdu. Bu bağlamda, ırkçılık ve yayılmacı temeller üzerine kurulan Siyonizm hareketinden yola çıkılarak, 1948 yılında ilk aşama ve 1967 yılında da ikinci aşama olarak Filistin toprakları ele geçirildi ve İsrail Devleti kuruldu. Bu gelişmenin sonucunda, yaklaşık üç buçuk milyon Filistinli komşu Arap ülkelerine göç etmeye zorlandılar. Böylece, o tarihten itibaren 2003 yılının baharına kadar olan süreçte, Arap-İsrail anlaşmazlığı, Ortadoğu'nun öncelikli sorununu teşkil etti. Bu sorunun çözümlenmesi için uğraşan Ortadoğu'nun baş aktörleri ABD ve İsrail için tehdit olan ülkeler, 1979 yılında ABD'nin müttefiki olan İran Şahı'nı deviren İran İslam Devrimi'nin ülke iktidarını ele geçirmesiyle değişti. Böylece, İsrail'e karşı yürütülen harekette yer alan İran, Suriye ve bu harekete lojistik destek sağlayan Irak, hem ABD hem de İsrail tarafından "tehdit" algılanan ülke olarak tespit edildi.
YENİ ORTA DOĞU
ABD'nin Irak'ı merkez alarak Ortadoğu'ya yerleşmesinden önceki döneme özellikle de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin (SSCB) dağılmasından sonraki sürece Ortadoğu'dan bakıldığında, ABD, tek süper güç olma niteliğini aşan bir imparatorluk ve olağanüstü bir ekonomik güce sahip bir ülke olarak görülüyordu. Ayrıca, ABD'nin sarsılmaz güçlü bir imajının olduğu, Ortadoğu bölgesindeki iktidar yönetimlerin ise aktif bölgesel aktör olduğu anlaşılıyordu. Aynı zamanda, ABD ve ABD'nin sonsuz desteğini alan İsrail orduları yenilemez ordu efsanesi ile özdeşleştiriliyordu. Aynı zamanda, ABD'nin isteklerine karşı konulamayacağı inancı yaygınlaşmıştı. Ancak, 20 Mart 2003 tarihinde ABD'nin Irak'ı işgal etmesiyle birlikte Ortadoğu yeni bir sürece girdi. Ortadoğu'nun yeni sürecini başlatan güç olarak ABD, bugün kendi başlattığı bu yeni süreci istediği gibi yönlendirememe zafiyeti yaşıyor. Bir başka ifadeyle, Ortadoğu'nun yeni süreci ABD'nin kontrolünün dışında gelişiyor. Söz konusu yeni süreçte Irak, artık eskisi gibi üniter bir devlet değil ve hiçbir zaman eski haline dönemeyecek. Irak'taki vatandaşlık bilincinin yerini mezhep, ırkçılık ve aşiretçilik aldı ve Ortadoğu coğrafyasında bulunan yaklaşık 2750 aşiretin kültürel yapısını da olumsuz etkiledi. Irak, Batılı ülkelerin istediği gibi küresel dünya sistemi içerisinde bir serbest pazar haline de gelmedi ve gelemeyecektir. Irak'ın geleceği ile ilgili belirsizlikler tam olarak açığa kavuşmayacağı gibi, ABD'nin Irak'tan çekiliş şeklinin nasıl olacağı da müphemdir.
BOZULAN İMAJ
ABD'nin Irak'a yerleşmesi, bölgenin beşinci evreye girmesine yol açan faktörleri beraberinde getirdi. Bu faktörler, aynı zamanda yeni bir Ortadoğu oluşumunu da ortaya koydu. Bu yeni Ortadoğu'da kan, gözyaşı, istikrarsızlık ve güvensizlik eskisinden daha da yoğun bir şekilde devam edecektir. Bu gelişmeler, ABD imparatorluğunun gücünü yavaş yavaş erittiği gibi, ABD'nin inandırıcılığını da yok etti. ABD'nin ikna gücünün yerini de saldırgan ve yırtıcı tavırları aldı. Irak işgalinin ülkede yol açtığı ölü, yaralı ve göç bilânçosu, ABD'nin uluslararası meşruluğunun sonunu getirdi. Irak'taki Abu Garip ve Küba Adası'ndaki Guantanamo cezaevlerindeki skandal olaylar, bunların sorumlusu olan ABD'ye kolay telafi edilemez büyük bir ahlaki sorun yaşatıyor. Irak direnişçileri, büyük maddi ve insani kayba uğrattıkları ABD'nin dünya kamuoyundaki imajının zedelenmesine sebep oldukları gibi, şehir temelli düşük yoğunluktaki savaşlar yoluyla ABD'nin isteklerine karşı konulabileceği inancını yarattılar. Bir başka ifadeyle, Irak işgali, ABD'nin belli savaş teknikleri ile yenilebilecek bir ülke olduğunu ispatladı. Aynı durum, 2006 yılının Haziran ayında Hizbullah-İsrail arasında patlak veren Otuz Dört Savaşı'nda, ABD'nin dünyadaki bir numaralı müttefiki olan İsrail için de gerçekleşti. Bölgedeki bu gelişmeler, Hamas, Hizbullah ve Müslüman Kardeşler gibi parti ve hareketlere popülerlik kazandırdığı gibi Ortadoğu'nun yeni sürecinde bu grupların etkili ve aktif olduğunu gösterdi. Bu da, Ortadoğu bölgesindeki göreceli laik yönetim sisteminin yerini gittikçe muhafazakâr ve şeriatçı konsepte sahip yönetim tarzının almaya başlayacağının işaretidir. Savaş riskinin yüksek olduğu Irak merkezli yeni Ortadoğu'da, ABD'nin yenilmesi, İran'ın ve bazı İslami etkisinin artmasına ve bölgede İslami temele dayalı ideolojilerin yayılmasına yol açtı.
YENİSÜREÇ VE TÜRKİYE
Eski süreci ölmekte ve yeni süreci doğmakta olan Ortadoğu'daki gelişmeleri Türkiye'nin çok iyi değerlendirmesi gerekiyor. Ortadoğu'daki gelişmelere yön verebilecek ülke konumunda olan Türkiye, bölgenin tek modernleşme sürecini tamamlamış Batılı ülkesi olma özelliği ile ABD için tek kurtuluş yoludur. ABD'nin Irak merkezli Ortadoğu'daki çıkmazından kurtulmasının tek yolu, Türkiye'nin mevcut sistemine ve demokrasi konseptine yatırım yapmasından geçiyor. Bu yatırım, bölge için huzur ve istikrar getirir, ABD'yi de kurtarır. Türkiye'nin ise, Irak'taki gelişmelere çözüm getirilmesindeki girişimlerini Sünni devlet görüntüsü vermekten kaçınarak yapması son derece önemli. Yani, tüm Iraklıları kapsayan çok yönlü bir politika izlemek durumunda. Başta ABD olmak üzere bazı Batılı ülkeler tarafından Ortadoğu'daki gelişmelerinin çözümlenmesi sürecinin dışında tutulan Türkiye, ABD'nin çekilme stratejisini konumlandırıldığı bölge olan Irak'ın kuzeyinde kök salan PKK terör örgütünün yok edilmesi konusunda ABD'yi ikna eden Türkiye, bu konudaki kararlığını sürdürmelidir.
Dr. Hicran KAZANCI
Orta Doğu uzmanı
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra uluslararası arenada Ortadoğu, artan önem ve ilgiden dolayı dünyanın odak noktası haline geldi. Dünya ekonomisini sürdürebilir hale getiren ve günümüze kadar olan süreç içerisinde alternatifi bulunamayan petrol kaynaklarının en verimlisinin Ortadoğu'da bulunması, bu bölgenin istikrarsızlaştırılarak kontrol altında tutulması hedefinin Batılı ülkelerce benimsenmesinin ve uygulanabilir hale getirilmesi uğraşılarının sebebini oluşturdu. Bu bağlamda, ırkçılık ve yayılmacı temeller üzerine kurulan Siyonizm hareketinden yola çıkılarak, 1948 yılında ilk aşama ve 1967 yılında da ikinci aşama olarak Filistin toprakları ele geçirildi ve İsrail Devleti kuruldu. Bu gelişmenin sonucunda, yaklaşık üç buçuk milyon Filistinli komşu Arap ülkelerine göç etmeye zorlandılar. Böylece, o tarihten itibaren 2003 yılının baharına kadar olan süreçte, Arap-İsrail anlaşmazlığı, Ortadoğu'nun öncelikli sorununu teşkil etti. Bu sorunun çözümlenmesi için uğraşan Ortadoğu'nun baş aktörleri ABD ve İsrail için tehdit olan ülkeler, 1979 yılında ABD'nin müttefiki olan İran Şahı'nı deviren İran İslam Devrimi'nin ülke iktidarını ele geçirmesiyle değişti. Böylece, İsrail'e karşı yürütülen harekette yer alan İran, Suriye ve bu harekete lojistik destek sağlayan Irak, hem ABD hem de İsrail tarafından "tehdit" algılanan ülke olarak tespit edildi.
YENİ ORTA DOĞU
ABD'nin Irak'ı merkez alarak Ortadoğu'ya yerleşmesinden önceki döneme özellikle de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin (SSCB) dağılmasından sonraki sürece Ortadoğu'dan bakıldığında, ABD, tek süper güç olma niteliğini aşan bir imparatorluk ve olağanüstü bir ekonomik güce sahip bir ülke olarak görülüyordu. Ayrıca, ABD'nin sarsılmaz güçlü bir imajının olduğu, Ortadoğu bölgesindeki iktidar yönetimlerin ise aktif bölgesel aktör olduğu anlaşılıyordu. Aynı zamanda, ABD ve ABD'nin sonsuz desteğini alan İsrail orduları yenilemez ordu efsanesi ile özdeşleştiriliyordu. Aynı zamanda, ABD'nin isteklerine karşı konulamayacağı inancı yaygınlaşmıştı. Ancak, 20 Mart 2003 tarihinde ABD'nin Irak'ı işgal etmesiyle birlikte Ortadoğu yeni bir sürece girdi. Ortadoğu'nun yeni sürecini başlatan güç olarak ABD, bugün kendi başlattığı bu yeni süreci istediği gibi yönlendirememe zafiyeti yaşıyor. Bir başka ifadeyle, Ortadoğu'nun yeni süreci ABD'nin kontrolünün dışında gelişiyor. Söz konusu yeni süreçte Irak, artık eskisi gibi üniter bir devlet değil ve hiçbir zaman eski haline dönemeyecek. Irak'taki vatandaşlık bilincinin yerini mezhep, ırkçılık ve aşiretçilik aldı ve Ortadoğu coğrafyasında bulunan yaklaşık 2750 aşiretin kültürel yapısını da olumsuz etkiledi. Irak, Batılı ülkelerin istediği gibi küresel dünya sistemi içerisinde bir serbest pazar haline de gelmedi ve gelemeyecektir. Irak'ın geleceği ile ilgili belirsizlikler tam olarak açığa kavuşmayacağı gibi, ABD'nin Irak'tan çekiliş şeklinin nasıl olacağı da müphemdir.
BOZULAN İMAJ
ABD'nin Irak'a yerleşmesi, bölgenin beşinci evreye girmesine yol açan faktörleri beraberinde getirdi. Bu faktörler, aynı zamanda yeni bir Ortadoğu oluşumunu da ortaya koydu. Bu yeni Ortadoğu'da kan, gözyaşı, istikrarsızlık ve güvensizlik eskisinden daha da yoğun bir şekilde devam edecektir. Bu gelişmeler, ABD imparatorluğunun gücünü yavaş yavaş erittiği gibi, ABD'nin inandırıcılığını da yok etti. ABD'nin ikna gücünün yerini de saldırgan ve yırtıcı tavırları aldı. Irak işgalinin ülkede yol açtığı ölü, yaralı ve göç bilânçosu, ABD'nin uluslararası meşruluğunun sonunu getirdi. Irak'taki Abu Garip ve Küba Adası'ndaki Guantanamo cezaevlerindeki skandal olaylar, bunların sorumlusu olan ABD'ye kolay telafi edilemez büyük bir ahlaki sorun yaşatıyor. Irak direnişçileri, büyük maddi ve insani kayba uğrattıkları ABD'nin dünya kamuoyundaki imajının zedelenmesine sebep oldukları gibi, şehir temelli düşük yoğunluktaki savaşlar yoluyla ABD'nin isteklerine karşı konulabileceği inancını yarattılar. Bir başka ifadeyle, Irak işgali, ABD'nin belli savaş teknikleri ile yenilebilecek bir ülke olduğunu ispatladı. Aynı durum, 2006 yılının Haziran ayında Hizbullah-İsrail arasında patlak veren Otuz Dört Savaşı'nda, ABD'nin dünyadaki bir numaralı müttefiki olan İsrail için de gerçekleşti. Bölgedeki bu gelişmeler, Hamas, Hizbullah ve Müslüman Kardeşler gibi parti ve hareketlere popülerlik kazandırdığı gibi Ortadoğu'nun yeni sürecinde bu grupların etkili ve aktif olduğunu gösterdi. Bu da, Ortadoğu bölgesindeki göreceli laik yönetim sisteminin yerini gittikçe muhafazakâr ve şeriatçı konsepte sahip yönetim tarzının almaya başlayacağının işaretidir. Savaş riskinin yüksek olduğu Irak merkezli yeni Ortadoğu'da, ABD'nin yenilmesi, İran'ın ve bazı İslami etkisinin artmasına ve bölgede İslami temele dayalı ideolojilerin yayılmasına yol açtı.
YENİSÜREÇ VE TÜRKİYE
Eski süreci ölmekte ve yeni süreci doğmakta olan Ortadoğu'daki gelişmeleri Türkiye'nin çok iyi değerlendirmesi gerekiyor. Ortadoğu'daki gelişmelere yön verebilecek ülke konumunda olan Türkiye, bölgenin tek modernleşme sürecini tamamlamış Batılı ülkesi olma özelliği ile ABD için tek kurtuluş yoludur. ABD'nin Irak merkezli Ortadoğu'daki çıkmazından kurtulmasının tek yolu, Türkiye'nin mevcut sistemine ve demokrasi konseptine yatırım yapmasından geçiyor. Bu yatırım, bölge için huzur ve istikrar getirir, ABD'yi de kurtarır. Türkiye'nin ise, Irak'taki gelişmelere çözüm getirilmesindeki girişimlerini Sünni devlet görüntüsü vermekten kaçınarak yapması son derece önemli. Yani, tüm Iraklıları kapsayan çok yönlü bir politika izlemek durumunda. Başta ABD olmak üzere bazı Batılı ülkeler tarafından Ortadoğu'daki gelişmelerinin çözümlenmesi sürecinin dışında tutulan Türkiye, ABD'nin çekilme stratejisini konumlandırıldığı bölge olan Irak'ın kuzeyinde kök salan PKK terör örgütünün yok edilmesi konusunda ABD'yi ikna eden Türkiye, bu konudaki kararlığını sürdürmelidir.
Aucun commentaire:
Enregistrer un commentaire