Dr. Hicran KAZANCI
Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde, Osmanlı Devletine yakınlığıyla bilinen ve Osmanlı Devletine karşı isyana kalkışan Kürt aşiretleri bulunuyordu. Osmanlıya karşı baş kaldıran Kürt aşiretlerinin silahlı isyanlarının bastırılmasında, Osmanlıya yakınlıkları ve bağlılıklarıyla tanınan diğer Kürt aşiretlerinden oluşan Hamidiye Alayları büyük rol oynadı. Ancak 1990'lı yılların başında, ABD önderliğinde Batılı ülkeler tarafından eski Irak rejimine uygulanan yalıtma politikası sonucunda serbest harekât konumuna kavuşan Barzani ve Talabani'nin kontrol ettikleri bölgede faaliyet gösteren PKK terör örgütüne karşı, Osmanlının uzun yıllar boyunca bölgeye yönelik uyguladığı bu başarılı strateji ve taktiğin tam tersi uygulandı.
Talabani aşiretinin yanı sıra yaklaşık yirmi aşiret, İran sınırına yakın olan Irak kenti Süleymaniye merkezli Soran bölgesinde yaşıyorlar. Türkiye'ye yakın olan Bahdinan bölgesinde ise, Barzani aşiretinin yanı sıra yaklaşık yirmi sekiz aşiret bulunuyor. Irak'ın her iki bölgesinde bulunan Kürt aşiretlerinin tamamı içerisinde en güçlüleri olan Barzani ve Talabani, bölgede ortaya çıkan Kürtçülük harekâtının her zaman başını çektiler. Ayrıca, gerek Barzani gerekse Talabani'nin kontrolleri altındaki bölgelerde yaşayan diğer Kürt aşiretlerinin çoğu ile uzun yıllara dayalı kan davaları var ve bu aşiretlerin çoğu da Osmanlı döneminden kalan bir sempatiyle Türkiye'ye yakınlık duyuyor. Türkiye, 1990'lı yılların başından itibaren, Hamidiye Alayları tecrübesinin tekrarlanması yerine, bazen Barzani bazen de Talabani'yi destekleyerek PKK'ya karşı kullanma stratejisi uyguladı. Örneğin, Irak'ın kuzeyinde Barzani-Talabani arasında patlak veren çatışmaları durdurmak ve bölgedeki Türkmenleri korumak amacıyla oluşturulan Barış İzleme Gücü'nün komutanına (bugün Erbil'deki hava alanının yapımını üstlenen Türk şirketinin genel müdürlüğünü yapmaktadır) ait olan özel helikopterle, Talabani güçleri tarafından kuşatılan Mesut Barzani ve arkadaşları kurtarıldı. Dahası da, o dönemde Barzani güçleri tarafından Erbil'de faaliyet gösteren Türkmen siyasi oluşum ve hareketlerine yönelik yapılan tüm silahlı baskılara seyirci kalan ve merkezi Erbil'de bulunan Barış İzleme Gücü, Barzani ve Talabani'ye büyük yardımlar yaptı. Açık bir ifadeyle, Barzani-Talabani arasındaki ezeli rekabet ve birbirleriyle olan ezeli düşmanlıktan faydalanarak Irak'ın kuzeyindeki etki alanının genişletilmesi yerine onlara ağır silah ve büyük ekonomik yardımlar sağlandı.
KUZEYDEKİ YAPILANMA
"Bazıları merdivenin sonuna ulaştığında onun yanlış duvara dayanmış olduğunu anlar" sözünden yola çıkarak, Irak'taki Kürt yapılanmasının son basamağına gelindiğinde, Barzani ve Talabani arasındaki çatışmayı durdurup onlara büyük askeri-ekonomik yardım sağlayanlar ve kendilerine onları yıllarca PKK terör örgütüne karşı müttefik sayanlar, bu merdivenin yanlış duvara dayadıklarını anladılar. Şimdi o merdiven oradan alındı doğru duvara dayanmaya başlandı.
Merdivenin yanlış duvara dayalı olduğu dönemde, PKK terör örgütünün Irak'ın kuzeyi merkezli olarak Türkiye'ye tehdit oluşturmaya başladığı sıralarda, Türkiye, bunu yakın tehdit olarak algılayarak bölgedeki Kürt yapılanmasını öncelikli tehdit oluşturma algılamasından çıkarttı ve Barzani ile Talabani'ye büyük destek verdi. Ancak, PKK terör örgütüne karşı işbirliği yaptıkları Barzani ve Talabani'nin geçmişteki söylem ve eylemlerine bakıldığında, onların birinci önceliklerinin bir Kürt Devletine sahip olmak olduğu görülüyor. Talabani ve Barzani'yle yapılan işbirliğinin öncesinde bunların tarihileri incelenseydi, bu merdivenin son basamağına ulaşıldığında değil henüz ilk basamağındayken buranın yanlış duvar olduğu anlaşılırdı. Çünkü tarih bir toplumun kimliğidir, o toplumun sosyal davranışlarını, hangi olaylarda hangi tepkileri vereceğini gösteren bir reçetedir. Dolayısıyla, Irak'ın tarihine bakıldığında, Osmanlı Dönemi'nden sonra Irak'ta iş başına gelen iktidarların hiçbirisi, halkta toplumsal mutabakat ve toplumsal uzlaşı sağlayamamıştır. Dahası da farklı etnik kökenliler ile farklı mezheptekiler zaman zaman birbirleriyle kanlı çatışmalar yaşamıştır.
Bu durum, Irak'ta yaşayan farklı toplumlar arasındaki sosyal bağların son derece zayıf olduğunu gösteriyor. Açık bir ifadeyle, Irak'ın yirmi beş milyon nüfusunun yüzde 70'i Arap, yüzde 13'ü Türkmen ve yüzde 3'ü Asuri ve Kildanilerden oluşuyor; geriye kalan yüzde 15'i ise ( toplam 4,5 milyon) Kürt. İşin aslı bu tablo bile Irak'ta yaşayan yaklaşık yirmi milyon insanın, dört bucuk milyon insanın bağımsız yapılanma isteğine karşı olduğunu gösteriyor. Yani, aynı zamanda, Irak'ın kuzeyinde kurulacak bir Kürt devletinin yetmiş iki milyon nüfusa sahip olan Türkiye'ye karşı bir tehdit unsuru oluşturamayacak durumda olduğunu gösteriyor. Irak'ta yaşananlar nedeniyle gündeme getirilen bir başka söylem ise, Irak'ın kuzeyinde oluşacak bir bağımsız Kürt devleti yapılanmasının Türkiye'de yaşayan Kürt kökenli vatandaşlar için bir cazibe merkezi haline gelmesidir. Söylem daha çok, Türkiye'nin güneydoğusunda mevcut olan sosyal huzurun bozulması yoluyla o bölgenin beli bir süre sonra Türkiye'den kopmasını tetikleyecek süreci başlatacağı şeklindedir.
Irak'ın kuzeyindeki Kürtlerin bağımsızlıklarını ilan etmeleri ihtimaline karşı ise söylenmelidir ki; Türkiye'nin yanı sıra seksen milyonluk İran ve on sekiz milyonluk Suriye de, bölgede oluşacak bir Kürt devletine karşı olduklarını açıkça ifade ediyorlar. Bu durum, Irak'ın kuzeyinde oluşacak her hangi bir bağımsız yapılanmanın kare devlet, yani uzun süre yaşamayacak bir yapılanma olacağını gösteriyor. Bu gelişmelerin ışığında Irak'taki Türkmenlerin bölge ağırlıklı (Bağdat) bir siyasetin uygulanması için bir an önce örgütlenmeleri gerekir. Irak'taki Türkmen lider ve siyasetçilerinin, elde edilmiş haklar veya elde edilenlerin korunması için gerekli hedeflerini ve uygun zaman, imkân ve ortama bağlı olarak gerçekleştirilebilecek milli hedeflerini belirlemeleri gerekir. Bu hedeflerin belirlenmesinde, ABD'nin düşman olarak belirlenmesinden veya ABD'ye teslimiyet temelinden uzak durulması, objektif ve rasyonel esaslardan hareket edilmesi gerekmektedir. Türkmen lider ve siyasetçileri, hedefleri koruyabilme becerisine sahip olmalı, koltuk sevdasına kapılmamalı ve gerçeklerden uzak hayalî konuşmalardan vazgeçmelidirler. Ancak böylesi bir yaklaşımla, Irak'taki Türkmen meselelerinin büyük bir bölümü daha başlangıç noktasında çözümlenmiş sayılır.
Inscription à :
Publier les commentaires (Atom)
Aucun commentaire:
Enregistrer un commentaire