lundi 31 décembre 2007

Türkiye'ye terör dayatması

Dr Hicran Kazanci



Cumhuriyet 31.12.2007

Dr. Hicran KAZANCI




Ortadoğu Uzmanı



Asya kıtasını Avrupa kıtasına, Karadeniz'i Akdeniz'e bağlayan boğazlara ve önemli geçiş yollarına haiz olması; petrol üreteci ülkelere komşu olması; aynı zamanda dışarı bölgelere ihraç edilen petrolün önemli geçiş yollarını kontrol etmesinden dolayı Türkiye, tarih boyunca birçok kez entrikalara sahne oldu. Bu bağlamda, 1900'lü yıllarının başından itibaren 2007 yılına kadar olan süreç içerisinde, Batılı devletler tarafından Rum/Bulgar çeteleriyle başlayan, daha sonra ASALA, DHKP-C, Hizbullah ve PKK'ya kadar uzanan 34 zincirleme terör örgütü Türkiye'nin başına bela edildi. Bu terör örgütlerinin arkasında yer alan aktörlerin amacı bölgedeki stratejilerinin uygulanabilir hale gelmesi için Türkiye'yi sürekli zayıf ve güçsüz düzeyde tutmaktır. Ancak, tarih boyunca etnik veya din temelli görünen bu terör örgütlerini yok eden Türkiye devleti, bugün PKK terör örgütü ile mücadelesini sürdürüyor.





PKK'NINANATOMİSİ





1978 yılının Kasım ayında kurulan (Partiye Karkeran Kürdistan-Kürdistan İşçi Partisi) PKK terör örgütü, Marksist-Leninist ideolojiyi benimsedi. Ayrılıkçı terör örgütü PKK, kuruluşundan kısa bir süre sonra bölgeden Avrupa'ya gönderilen uyuşturucu ağlarını ele geçirerek, örgüte büyük finansal kaynak sağladı. 1984 yılında, Türk vatandaşlarına yönelik ilk kanlı saldırısını gerçekleştiren PKK terör örgütü, Türkiye topraklarının Irak ve İran sınırlarına yakın olan dağlık bölgelerinde yuvalanmaya başladı. Aynı süreçte, Irak'ın kuzeyindeki dağlık bölgelerde karargâhlar oluşturan PKK, Irak Kürdistan Demokrat Partisi (IKDP) ile sıkı bir işbirliğine girdi. Batılı ülkelerin ve bazı bölge ülkelerinin desteği sayesinde, 1990'lı yılların başında on binin üzerinde silahlı militanı olan PKK terör örgütü, Türkiye'nin Güneydoğu bölgesinde yer alan köy ve kasabalara büyük çaplı kanlı terör saldırıları düzenledi. PKK, terörist elebaşı olan Öcalan'ın 15 Şubat 1999 tarihinde yakalanmasından önceki süreçte, Irak'ın kuzeyinde Erbil merkezli kendine bağlı bürolar, karargâhlar ve kontrol noktaları oluşturarak güç odağı haline geldi. IKDP'nin kontrolü altında olan bu bölgelerde PKK'nın egemen konumuna gelmesi Barzani'yi kaygılandırdı. Bu durumdan hoşnut olmayan Barzani, o dönemde Türkiye ile işbirliği yaparak, bölgedeki PKK terör örgütünün sadece Erbil merkezli varlığını tasfiye etti.





Öcalan'ın yakalanmasıyla birlikte uyku dönemine giren PKK, ad değiştirmeye yöneldi. Bu bağlamda, PKK örgütünün adı Osman Öcalan liderliğinde Kürdistan Özgürlük ve Demokrasi Kongresi'ne (KADEK) dönüştürüldü. Dünya terör listesine giren PKK ve onun uzantısı olan KADEK, bu listeden kurtulmak için, tekrar 2003'ün Kasım ayında örgütün adını Kürdistan Halk Kongresi (KONGRA-GEL) olarak değiştirdi. Ancak, ABD ve Batılı ülkeler açıkça destekledikleri bu örgütü yine terör listesine alarak, siyasal alanda faaliyet yapmaya zorladı. Yani, ABD ve Batılı ülkeler tarafından PKK'nın terör listesine alınması, Öcalan sonrası PKK'nın siyasallaştırılması maksadını taşıyan bir girişimdir. Böylece, Kürt sorununu siyasal yollarla çözümlenmesini isteyen Osman Öcalan, siyasi ömrü çok kısa olan Ulusal Demokrat Kürt Partisi'ni (DKP) kurarak PKK'dan ayrıldı. Fakat siyasal amaca ulaşmak için şiddeti kullanmayı seçen PKK, genel olarak Türkiye özel olarak da Güneydoğu Anadolu bölgesindeki etkisini ve siyasal tabanını büyük ölçüde kaybetmesi sonucu tekrar silahlı saldırılara geçti.





PKK'nın siyasal tabanını kaybetmesindeki önemli faktörler ise, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin seçimleri tekrar kazanması, Türkiye'nin Güneydoğu bölgesinde yaşayan aşiretler arasında giderek artan Barzani'nin etkisidir. PKK'nın uzantısı olan Demokratik Toplum Partisi'nin (DTP) Türkiye parlamento seçimlerinde 34 milletvekili kazanacağını planlayan PKK'nın beklentisi hayal kırıklığıyla sonuçlandı. Bir başka ifadeyle, feodal yapıyı benimseyen Güneydoğu coğrafyasında yaşayan halkın düğün, sünnet ve taziye gibi tüm münasebetlerine katılan ve hediye gönderen yine feodal yapıya sahip olan Barzani, feodal yapıya karşı olan PKK'ya karşın taban kazanmaktadır. Bu durumdan kaygılanan PKK, Güneydoğu Anadolu'daki etkisini arttırmak ve gücünü geri kazanmak için ABD ve Batılı devletlerin desteğini alarak, Kuzey Irak'ın topraklarını kullanarak Türkiye'ye yönelik ses getirici silahlı eylemler başlattı. PKK'nın geçmişte uyguladığı klasik terör eylemleri olarak nitelendirilen kırsal alanda silahlı eylemlerin yerini bugün, kırsal alanda gerilla taktiğine dayanan düşük yoğunluktaki çatışmalar aldı.





7 Aralık 2000 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılan basın açıklamasına göre; PKK terör örgütünün kurulmasından itibaren elebaşının yakalanmasına kadar olan süreç içerisinde Türkiye'nin güvenlik güçleri tarafından onlara karşı yürütülen mücadele sonucunda verilen şehit sayısı 5.853, yaralı TSK ve güvenlik güçleri mensubu sayısı ise 11.946'dır. Yine aynı açıklamada, hayatını kaybeden vatandaşların sayısı 5.405 ve yaralı vatandaşların sayısı 6.056 olarak ifade ediliyor. Söz konusu rakamlar alt alta konulduğunda toplam 11 bin 258 insanın teröre kurban gittiği bir olguyla karşı karşıya kalınıyor. Bu korkunç tablo, karşımıza çıkan bu terör olayının ne kadar büyük ve tehlikeli boyutta olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla, PKK terör örgütü ile silahlı mücadelenin yanı sıra, bu örgütün arkasındaki gerçek aktörlerin kim ve/veya kimler olduğunu ve bu aktörler tarafından PKK'ya verilen yardımların temelinde yatan nedenlerin ve kapsamı ile niteliğinin tam olarak teşhis edilmesi gerekir. Aynı zamanda, masada en çok alıp en az verme şeklindeki uluslararası ilişkiler kuralının geçerli olduğu dünyamızda, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Irak'ın kuzeyine girmesine şiddetle karşı çıkan Barzani ve Talabani'nin bu konuda tam vites değiştirmesini, Türk ordusunun sınırdaki hazırlığından çekinmesinden mi; ABD'nin Barzani ve Talabani'ye yönelik baskılarından mı; yoksa İran'ın Irak merkezli bölgede artan nüfuzunu önleyemeyen ABD'nin PKK'yı geçici olarak bölgeden izole ederek PJAK'ı İran'a karşı güçlendirmek istemesinden mi kaynaklandığı iyi değerlendirmelidir. Aksi takdirde, 1900'lü yılların başından itibaren bugüne dek Türkiye'nin başına musallat edilen zincirleme terör örgütlerinin sonu gelmeyecektir.

Aucun commentaire: