mardi 25 mars 2008

Bir Devlet Aranıyor


Erşat HÜRMÜZLÜ

Bir sohbet programında ortaya çok enteresan bir soru atıldı: Bugünün Irak´ında neler devam ediyor ve neler kaybolmuştur?

Cevap gerçekçi olduğu kadar acıydı. Irak´ta hükümet vardır, partiler vardır; şehirler ve nehirler vardır. Ancak kaybolan önemli bir şey vardır, o da devlet’tir. Devlet, sosyal bir mukaveledir. Belirgin bir toprak üzerinde yaşayan kitleler aidiyet duygusu içinde olduklarında ortaya bir devlet çıkar.

Devletin en önemli unsurları kurumlar ve hukuk’tur. Kurumları, mesela orduyu, emniyet güçlerini, iletişim ve enformasyonu ortadan kaldırırsanız devlet zedelenir, hukuk birliğini de sağlamazsanız, ortaya çok hukukluluk çıkar ki bu da devlet mefhumuyla bağdaşmaz. Bugün Irak´ta bu plan uygulandı, devlet kurumları ortadan kaldırıldı ve çok hukukluk ortaya çıktı, onun için devlet anlayışı kaybolmaya başladı.

Bir ülkede yaşayan bir etnik grup, gönderde olan bayrağa saygı göstermiyor ve “bu benim bayrağım değil” diyorsa, mahkemeler, kararlarını millet adına değil, bir bölgenin halkı adına veriyorsa ve bazı bölgelerde resmî yazışmalar, ülkenin anayasa ile kabul edilmiş resmî dili ile değil, başka bir ülkenin lisanı ile yapılıyorsa, devlet çökmektedir.

Bir anayasa hazırlayıp devlet olmak iddiasında olmak yetmez. Her şeyden önce devletin saygınlığını korumak gerekir. Bunu teminin en önemli yolu da kabul edilmiş olan anayasaya bağlı kalmak ve seçici olarak uygulamamaktır.

Anayasa deyince, Irak’ta yürürlükte olan “kalıcı” anayasanın durumuna da bakmak gerekir. Anayasalar değişikliğe açık bir esas kanun değil midir? Evet, öyledir ve ihtiyaç doğdukça ulusun katmanlarının uzlaşması sonucunda bazı değişiklikler veya köklü değişiklikler yapılabilir. Ancak anayasa metni içinde, bu metnin kesin şekil olmadığı ve tadil edilmesi gerektiği yazılıyorsa, onun “kalıcılık” vasfı zaten tartışma konusu olur. Kaldı ki bu anayasanın birçok hükmü ile bununla çelişen tatbikat, devlet mefhumunun kaybolmasında önemli bir rol oynamıştır.

Irak Anayasası Delindi mi?

Bu soruya cevap vermek için, Anayasanın olduğu gibi yürütülmesini isteyenlerin maksadına bakmak gerekir. Bunu söyleyenlerin varsa yoksa 140. maddenin derhal ve bütün aksaklıklarına rağmen yürürlüğe konulmasını istemelerinin ardındaki maksadı çok iyi okumak da gerekir.

Evet, Anayasa delinmiştir, hatta delik deşik edilmiştir. Örnekler çok olmakla beraber burada bazılarını gündeme getirelim:

Anayasanın 9/1. maddesinin b. fıkrasında: “silahlı kuvvetler dışında milis güçlerin oluşturulması yasaktır” deniliyor. Milis kuvvetlerinin tümüyle ortadan kaldırılması sürekli konuşulurken, kuzey Irak’ta Peşmerge denilen milis kuvvetine son verilmesi reddedilmekte ve konuşulması dâhi kabul edilmemektedir. Neden olarak da, Peşmerge gücünün bir nizamî güç olduğu ve yasal olduğu söylenmektedir. Peşmergenin, tercüme edildiğinde “ölüme hazır fedaî” demek olduğu dikkate alınırsa, milis gücü olmadığı savı zaten iflas ediyor.

Eğer, iyi niyetle davranır ve bu argümanın doğru olduğunu kabul edersek, aynı maddenin a. fıkrasına da bir göz atalım:

“Irak’ın askeri güçleri ve güvenlik birimleri, Irak halkının farklı kesimlerinden oluşur, iç dengeleri gözetir, ayrım ve kayırma yapmaz. Sivil otoriteye boyun eğer ve Irak’ı savunur. Irak halkının kıyımına alet olmaz, siyasî işlere müdahale etmez ve yönetim değişikliğinde herhangi bir rolü olmaz.”

Peşmerge görevinin bununla örtüşmediğini sadece biz söylemiyoruz. Bu milis gücünün yöneticileri de saklama lüzumunu hissetmiyorlar. Kaldı ki bu kuvvet, askerî bir güç ise aynı maddenin 2. fıkrası “askerlik hizmeti yasayla düzenlenir” diyor ve biz, Irak Peşmerge yasası diye bir yasayı da görmüş bulunmuyoruz.

Aynı anayasanın 13. maddesi, bu anayasanın Irak’ın en üst ve en yüce yasası olduğunu, ülkenin istisnasız her bölgesinde bağlayıcı olduğunu hükme bağladığı için ve aynı maddenin 2. fıkrasında, bu Anayasa ile çelişen bir yasanın çıkarılamayacağı, bölgesel anayasalarda veya diğer hukukî belgelerde anayasa ile çelişen maddelerin geçersiz sayılacağı hükmüne göre, bölgesel bir Peşmerge yasası da çıkmışsa da (ki hem çıkmıştır, hem de bunun için bölgesel hükümette bir bakanlık ihdas edilmiştir), hükümsüz ve geçersizdir.

Anayasa ile Uygulama Çelişkisi: Mülkiyet Hakkı

Irak anayasasının 23/3 maddesinin a. fıkrasında: “Iraklıların Irak’ın herhangi bir yerinde gayrimenkul edinme hakkı vardır. Irak vatandaşı olmayanlar yasalarla getirilen istisnalar haricinde gayrimenkul edinemezler”. Bugün her Iraklı bilir ki bu madde sadece Irak’ın kuzeyinde çalışmaz ve uygulanmaya konmaz. Mesela, bir Türkmen; bir Arap veya bir Hıristiyan Kürt bölgesinde gayrimenkul alamaz; alsa da tapu kaydını yaptıramaz. Bırakın mülk edinmeyi, bugün bu vasıfta olan vatandaşlar, serbestçe belirli vilayetlere seyahat edemez, oturamaz ve bir sponsoru olmadan çalışamaz. Anayasanın bir başka maddesinde (42/1), Iraklıların Irak içinde ve dışında dolaşma, seyahat ve yerleşme özgürlüklerinin kısıtlanmayacağı hükmü yokmuş gibi davranılmaktadır. Olay bununla kalmıyor, bir de bunun aksi uygulanarak, mesela Türkmen ve Arap bölgelerinde demografik konumu değiştirmek için, paralar akıtılarak ve türlü korkutma ve özendirme yolları kullanılarak Kürt vatandaşlar ve siyasî hareketlerinin yanlıları mülk ediniyorlar. Peki, bu bağlamda aynı maddenin b. fıkrası ne diyor? Aynen şöyle diyor:“Demografik yapının değiştirilmesi amacıyla gayrimenkul edinmek yasaktır.”

İş sadece gayrimenkul edinmek ve satın almakla kalmıyor. Bugün dünya televizyon kanallarının da tespit ettiği ve İnsan Hakları Örgütlerinin gündeme getirdiği bir durum, en azından Kerkük gibi demografik yapısı değiştirilmeye çalışılan bir şehirde ayan beyan yaşanıyor. Bölge sakini olmayan binlerce Kürt ailesi bugün devlet binalarında, terkedilmiş istihbarat ve emniyet karargâhlarında, askerî lojmanlarda, stadyumlarda ve çeşitli kamu binalarında yerleşik durumda, yapılmasını istedikleri bir referandumu beklemektedir. Peki, anayasanın bu konudaki hükümleri yok mu? Vardır ve 27. maddede açıkça hükme ağlanmıştır:

“Kamu mallarının dokunulmazlığı vardır. Bunları koruyup kollamak her vatandaşın görevidir.” Bu dokunulmazlık ise bir başka dokunulmazlıkla ortadan kaldırılmaktadır. Bu siyasî hareketlerin kendi istekleri doğrultusunda hareket etme hakkının dokunulmazlığıdır. İşler sadece mülkiyet hakkının korunmasıyla sınırlanmıyor, bugün Kuzey bölgesi hapishanelerinde yüzlerce Arap ve Türkmen’in yargılanmadan tutuklu bulunduğunu her kes biliyor. Bunların tutukluluk şartlarının düzeltilmesi zaruretini Kürt idaresinin İnsan Hakları birimleri de söylüyor.
Peki, bu yargısız, suçlamasız tutuklamalar anayasanın hangi maddesine göre yapılmaktadır? Olsa olsa anayasanın 35.1 maddesinin a. ve b. fıkralarının yanlış yorumlanmasından veya algılanmasından kaynaklanıyor olacaktır.

Çünkü bu maddede aynen şöyle deniliyor:

“35/1:

a. İnsanların özgürlükleri ve onurları korunmalıdır.

b. Yargı kararı olmadan hiç kimse gözaltına alınamaz ve sorgulanamaz.”

Cumhurbaşkanı Nasıl Olmalıdır?

Irak Anayasası parlamenter rejimi seçmiştir. Bu Anayasaya göre iktidarı hükümet teşkil eder ve parlamentoda temsil edilen partiler tarafından icra edilir. Cumhurbaşkanlığı makamı, geniş yetkileri olmakla beraber, bu yetkiler bir dönem için Başkanlık Divanı tarafından kullanılması hükmü getirildiği gibi, bizzat Cumhurbaşkanının tarafsız olması hükme bağlanıyor.

Cumhurbaşkanı, Milletvekillerinin ettiği yemini ederek tarafsız bir konumda kalması isteniyor. Bu yeminin metni şöyledir:

“Yasal görev ve sorumluluklarımı özveri ve sadakat içerisinde yerine getireceğime, Irak’ın bağımsızlığı ve egemenliğini koruyacağıma, halkımın çıkarlarını savunacağıma, topraklarını, havasını, sularını ve doğal servetlerini muhafaza edeceğime, demokratik federal rejimin selameti için çalışacağıma, genel ve bireysel özgürlüklere saygılı hareket edeceğime, yargının bağımsızlığını müdafaa edeceğime, yasaların dürüst ve tarafsız bir şekilde uygulanması için çalışacağıma Yüce Allah’ın huzurunda yemin ederim.”

Tarafsızlığı, iktidarın başı değil, bütün ulusun Cumhurbaşkanı oluşundan kaynaklanmaktadır. Ancak bugün anayasa bu konuda da ihlâl ediliyor ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (Partisi)’ nin başkanı, partisinden istifa etmeden Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturuyor ve nerdeyse her açıklamasında bir Irak Cumhurbaşkanı gibi değil, bir Kürt partisi başkanı olarak hareket ediyor, taraf tutuyor ve tarafsızlık yeminine de bağlı kalmıyor. Kendisi de hukukçu olan Celal Talabani, gün gelir bu çelişkisinden dolayı pişmanlık ve hicap duyacaktır!

140. Madde ve Tatbikatı:

Bugün sadece Kerküklülerin değil, tüm dünyanın gündeminde olan 140. madde sorunu, aslında yine Irak Anayasasının hükümleriyle yorumlanıp tarih sayfalarına gömülmelidir.140. maddenin kökü, daha önce işgal kuvvetleri tarafından 8 Mart 2004 tarihinde yayınlanan Geçiş Dönemi için Irak Devleti Yönetim Yasası hükümlerinin iki maddesi olan 53. ve 58. maddelerinin adaptasyonu ile ve anayasanın zoraki bir şekilde kabulünü sağlamak için Kürt partilerine verilen ödün kapsamında anayasaya yerleştirilmiştir.

Anayasada bu iki maddeye iki yerde atıf vardır. 58. madde tümüyle korunmuş ve anayasa hükmüne getirilmişken, 53. maddenin sadece a. fıkrası korunmuş ve ısrarla reddedilen öteki fıkraları iptal edilmiştir.

Konuyu daha iyi anlamak için, bu maddelere bir göz atmak yararlı olacaktır. Adı geçen yasanın 53. maddesinde şöyle deniliyordu:

"Madde 53.

(A) Kürdistan Bölgesel Hükümeti 19 Mart 2003 tarihinde Duhok, Erbil, Süleymaniye, Kerkük, Diyala ve Neynova vilayetlerindeki toprakları idaresi altında bulundurmakta olan resmi hükümet olarak tanınmaktadır. ‘Kürdistan Bölgesel Hükümeti’ ifadesi, Kürdistan Ulusal Meclisi’ni, Kürdistan Bakanlar Konseyi’ni ve Kürdistan bölgesindeki bölgesel yargı makamını kapsamı içine almaktadır.

(B) Onsekiz vilayetin sınırları, geçiş dönemi sırasında herhangi bir değişiklik yapılmadan olduğu gibi kalacaktır.

(C) Bağdat ve Kerkük hariç olmak üzere, Kürdistan bölgesi dışında bulunan ve sayıları üçü aşmayan herhangi bir vilayetler grubu, kendi aralarında bir bölge oluşturma hakkına sahip olacaklardır. Bu tür bölgelerin oluşturulmasına ilişkin mekanizmalar Irak Geçiş Dönemi Hükümeti tarafından önerilebilecek ve incelenerek yasa haline dönüştürülmek üzere, seçimle oluşturulacak Ulusal Meclise sunulacaktır. Belli bir bölgenin oluşturulmasına yönelik bir öneri getiren her türlü yasanın Ulusal Meclis tarafından onaylanmasına ilaveten, ilgili vilayetlerin halkının katılacağı bir referandum sonucunda da kabul görmesi gerekmektedir.
Ve bu maddenin bir de d. fıkrası vardı ki Irak Türkmenlerine bir güvence veriyordu:

"Bu yasa ile Türkmenlerin, Keldani-Asurîlerin ve diğer tüm vatandaşların idari, kültürel ve siyasî hakları garanti altına alınmaktadır”. Bu fıkranın hükmü Anayasanın 125. maddesine aktarılarak, bu hakların uygulanması için bir yasanın çıkacağı hükme bağlanmışsa da, öyle ir yasa şimdiye kadar gündeme gelmedi.

Bu maddenin a. fıkrası dışındaki fıkraları, anayasanın 138. maddesi gereğince geri alındı ve yürürlükten kalktı. Böylece Kerkük´ün başka bir bölgeye bağlanmaksızın özerk bir bölge olması ihtimali yara aldı. Ayrıca Türkmenlerin eğitim hakkı ve yoğun oldukları bölgelerde dillerinin resmî dil olması hükme bağlanmışsa da ilk defa olarak bir Irak yasasında zikredilen "siyasî" haklar ifadesi geri alınmış oldu.

58. maddeye gelince ince ayarla bir tadilata uğradı. Geçiş Dönemi Yasasında Kerkük dâhil, anlaşmazlık bölgeleri için kesin çözüm ifadesi kullanıldığında " Getirilecek çözüm, adalet ilkesi ile uyum içerisinde olacak ve söz konusu bölgede yaşayan halkın istekleri göz önüne alınarak belirlenecektir" söylenerek mutlaka bir referandumdan bahsetmemekle birlikte, sanki bu anlamı veriyormuş gibi, şu şekli almıştır:

"Geçiş dönemi yasasının 58. maddesinde yer alan ve Geçici Hükümetin sorumluluğunda uygulanan hususlar, bu anayasaya uygun olarak seçilecek Yürütme Organı tarafından, tümü yerine getirilene kadar sürdürülür. Bu çalışmalar, Normalleştirme, Nüfus Sayımı ve nasıl yönetileceğini saptamak için Kerkük´te ve diğer anlaşmazlık bölgelerinde, en geç 31.12.2007 referandum düzenlenmesine kadar devam ettirilir."

140. madde kalıcı mı, geçici mi?

Bu soruya Anayasanın kendisi cevap vermiş ve geçici hükümler başlığı altına alınmıştır. Bundan da anlaşıldığına göre, süreli olarak verilen geçici bir hüküm, ya o hükmün uygulanmasına kadar veya da sürenin dolmasına kadar geçerli olur. En erken hangi takvim tuttuysa, o hüküm yürürlükten kalkar.

Bu bağlamda, 140. maddede ön görülen Normalleştirme ve Sayım işlemleri yerine getirilmediğine göre ve Eylül 2007 ayında çıkan bu yazıdan anlaşıldığı üzere 31.12.2007 tarihine kadar da getirilemeyeceğine göre o belirli günde bu madde yürürlükten kaldırılacaktır.

Anayasa hükümlerinin değiştirilmesi, bir kanunla değil, ancak yine bir Anayasa değişikliği ile yapılabilir. Böyle bir değişikliğin de olamayacağı ortaya çıkmışken 140. maddenin hükmü bitmiş oluyor ve referandumun ertelenmesi talep veya önerileri de, hiçbir esasa bağlı olmadığından, bugünden sonra geçersiz ve yersiz olacaktır.

Referandum Ertelenebilir mi?

Referandumun zamanında yapılamayacağını anlayan bazı kesimler artık ertelenmesi ihtimalinden bahseder oldular. Eskiden ertelenmeyi de şiddetle reddeden bu kesimler tehlikeyi sezmiş ve ileriki tarihlerden bahsetmeye başlamışlardır.

Hâlbuki bir erteleme veya düzenleme ne Bakanlar Kurulu kararı ile ne de Millet Meclisi kararıyla olabilir. Anayasa hükmüne göre, ana hak ve hürriyetleri konu almayan ve iki devre değiştirilmesi yasaklanan maddeler dışındaki öteki maddeler, bir anayasa tadiliyle olabilir. Bunun için Millet Meclisi üye sayısının üçte ikisinin onayı ve tadil için halk referandumu ile Cumhurbaşkanı onayı gerekiyor. 2007 sonuna kadar bunun gerçekleşmesi mümkün değildir. Bir defa, Kürt Partilerinin dışında dörtlü ittifaka imza atan Dava Partisi ve İslam Yüksek Konseyi ikna edilse dahi bu dört partinin oyu 183 sayısını bulamaz ve 2007 sonuna kadar halk oylamasına gidilmesi de imkânsızdır.

Bu bakımdan ve geçici madde olduğu için takvimi dolunca iptal edilmiş olacak bu maddenin erteleme talep ve tertipleri yersiz ve geçersizdir. Ancak çoğu zaman görüldüğü gibi, dayatma ile bir plan uygulamaya konursa, koyanların kendi dayattıkları anayasaya da aykırı olduğu için kabul edilmemeli, referandum kararı için, Bağdat’ta Anayasa mahkemesine müracaat edilerek iptal davası açılmalıdır. Israr edilmesi durumunda da olası bir referandum boykot edilmeli ve meşru olması tartışma zeminine çekilmelidir.

Haksızlık üzerine kurulan temelsiz ve dayatmacı her karar, günü gelince geçersiz ve batıl addedilir.

ersat@umgco.com


Erşat HÜRMÜZLÜ'in diğer yazıları

Adı İcabî

Irak Türkmenlerinin Lider İhtiyacı

Sarı Oğlan Tutuklandı

Ne Olacak Bu Memleketin Hâli?

Irak Türkmenlerinin Lider İhtiyacı

Aucun commentaire: