mardi 25 mars 2008

Karabağ, Türkmeneli ve Kıbrıs'ta İşlenen Üç Türk Soykırımına Bilimsel Bir Bakiş

Sefa M. Yürükel

14 Mart 2008


Sefa M. Yürükel, Sosyal Antropolog, Soykirim ve Terörizm arastirmacisi

Lahey Turklere Soykirimlari Arastirma Vakfi (TGRF) Baskani

24 Subat 2007 Berlin, Hocali (Karabag) ve Yakin Tarihte Türklere yapilan diger soykirim Konferans Konusmasi

Degerli katilimcilar, ben bugun ki konusmamin sunumunda yakin tarihte Turklere karsi yapilan uc soykirimi ele alacagim.

Bunlar sirasiyla

1) Bati ve Rusya destekli Ermenilerin 12 -26 Subat 1992 ye kadar Karabag da yaptiklari Türk Soykirimi

2) Yeni dönemde, Bati destekli Barzani, Talabani ve PKK nin Türkmeneli Bölgesi olan Irakin Kuzeyinde yaptiklari Türk soykirimlaridir

3) Bati ve Yunanistan destekli Rumlarin Kibrista 1962 den 1974 yilana kadar yaptiklari Türk soykirimlaridir.


Turkler tarihte kahraman bir millet olarak bilinir bizde boyle biliriz. Ama Türkler ayni zamanda asirlar boyu soykirima ugramisda bir millettir. Biz isin bu yönünü irdelemeyi bugune kadar ihmal ettik. Türkmeneli, Kuzey Kibris, Azerbaycan ve Türkiye nin haritaya baktiginizda dünyadaki emperyalist güclerin dislerini kamastirdigi ve egemen olmak istedigi Asya ile Avrupanin kilitlendigi cografyanin adidir. Bu Cografyaya hakim olan gecmiste dünya siyasetine yön verdigi gibi bugun ve gelecektede bunun böyle olacagini söylemek kanimca kahinlik olmayacaktir. Iste neden Türklerin soykirima tabi tutulduklarini bu anahtar konumumuz iyi aciklamaktadir. Ben iste bunun ön plana cikarilmasi icin bu ve bu gibi etkinliklere yeterince önem verilmesini önemsiyor ve öneriyorum.

Ben bugun bu konuya örnekler isiginda bilimsel olarak yaklasmaya calisacagim.

Ama bir konunun soykirim oldugunu bilmek icin BM 1948 yilinda imzalanan Soykirimlari önleme ve Ceazalandirma sözlesmesini önce kavramamiz gerekiyor. Ben bu sözlesme cercevesindede olaylari örnekleri ile ele alip konuya bilimsel bir bakis acisi getirmenin daha kolay olacagina inaniyorum. Bende 1948 sözlesmesine ve sadece 1948 yilindan itibaren olan olaylari kapsayan bu antlasmaya uygun olarak simdilik 1948 den itibaren Türklere karsi yapilan yukarida bahsettigim uc soykirimi ele alacagim.

1948 yılında kabul edilen BM soykırım sözleşmesi şunları içeriyor:

Soykırımı Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi(Jenosid-Sözleşmesi)
Sözleşme 2: Bu sözleşmede, soykırımının anlamı, aşağıda sayılan fiillerin ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, bu niteliği yüzünden, kısmen veya tamamen yok etmek kastıyla işlenmesidir:

a) Grup üyelerinin öldürülmesi;

b) Grup üyelerinin fiziki ve zihni sağlığını bozucu eylemler;

c) Grubun, kısmen veya tamamen fizik varlığının yok olmasına neden olacak yaşam koşullarına tabi tutulması;

d) Grup içi doğumları önleyici önlemler alınması;e) Gruba ait çocukların zorla başka bir gruba transfer edilmeleri olarak tanımlanıyor.

Sunu cok iyi bilmeliyizki, Soykirimlar sadece insan veya grup öldürmek amaciyla degil, esas olan dünya ve yerel bolgelerin hegemonyasi icin yapilan paylasim savaslarinda hedefe secilen yerlerin yeralti ve yer üstü zenginliklerini ele gecirme sirasinda, bölgeye egemen olmak isteyen gücün egemen olmasi sirasinda, kendisine tehdit olarak algiladigi bir etnik, dini, irki veya milli bir gücü, planli, sistemli, hedef gözeterek cesitli yöntemlerle yok etmeye yönelik eylemler yapma yada kismen yada tamamen yok etme olayidir. Meseleyi böyle ele aldigimiz zaman soykirimlarin neden yapildiginida cözmüs oluruz. Burada deginilmesi ve alti cizilmesi gereken konu ise, eger hedef etnik, milli, dini veya irki bir grubu yok etmeye yönelik yapiliyorsa ve burada gruptan bir kisi bile öldürülse ve bu isbatlanirsa bu adii bir cinayet degil soykirim olarak degerlendirilir.

Soykirim örnegine ilk önce Karabag Türk soykirimi ile basliyorum:

Karabag Türk Soykirimi:

Sadece Azerbaycan icin degil butun bolge icinde konumu itibari ile Azerbaycanin ayrilmaz parcasi olan stratejik onemi cok buyuk olan Karabag, tarihte oldugu gibi bugünde tüm stratejik özellikleriyle bu konumunu sürdürmektedir. Sovyetler Birliginin dagilmasi sirasinda, 1992 yilinda Azerbaycanin milli sinirlarini gecen Ermeni ordusu, daha önce Garadagli, Mesheli ve Baganis-Ayrim'da ilk defa soykirim ve etnik temizlige tabi tutuldular. Ermeniler ilk once 12 Subat 1992 de Malibeyli ve Kuscular Köylerinde 50 türkü soykirime ugrattiktan sonra 25-26 Subat geceside büyük ölcüdede iyi egitim görmüs, Ermeni subaylar ve askerlerden olusan Karabagdaki 366 ci elit Rus Alayi ile birleserek, Azerbaycanin dörtte bir topragini soykirim yaparak isgal ettti. Ermeni kuvvetleri, Türkleri Karabag ve diger isgal ettikleri Azerbaycan topraklarindan BM 1948 Soykirim sozlesmesindeki, neden, eylem ve sonuc iliskisindede tarif edildigi gibi yok etmek maksadiyla, belirlenen bölgeler olan: Kocaryanin 1997 yilinda Avrupada verdigi demeclerde bizzat icinde bulunmakla övündügü soykirimda, 7 bin kisilik nüfusa sahip ve cografi konumu itibariyle bölge için önemi fabrika ve Karabagdaki tek ve cok stratejik hava ulasimi bir yerlesim merkezi olan Hocali kentini ele geçirmek için, 25. Subat gecesi katliam gayesiyle harekete geçmistir. Kocaryanin bizzat istirakle dahil oldugu, Hocali'nin isgali sonucu sivil, silahsiz Türkler; çocuk, kadin, ihtiyar ve genç ayrimi yapilmadan Ermeniler tarafindan bir gece icersinde soykirima ugratilmistir. Ve hepimizinde defalarca konusmalarda degindigi gibi, resmi rakamlara göre, o gece 613 kisi, bunlardan 83ü çocuk, 106 kadin cesitli sekilde iskence yapilarak soykirima ugratilmistir. Ayrica, bunlardan 487 kisi agir yaralanmis ve 1275 kisi ise rehin alinmistir. 156 çocuk ise ailesinin soykirimda tamamini kaybederek oksuz kalmistir. Kendiside Karabagli olan ve Karabag uzerine önemli eserleri bulunan, Türk tarihci ve su anda Azerbaycan Parlementosunda Karabag Milletvekili Havva Memmedova hanimin verdigi verilerden yararlanilarak, Haziran 2005 yilinda eski milletvekili Fatma Aktas hanimin Hollanda Parlementosuna Türk Soykirimlari ile ilgili verdigi onerge icindede yer alan bilgilere göre ise 150 ye yakin Türk kadini hala Ermenilerin elindedir, kayip diye gecmektedir ve hala haber alinamamaktadir. Bunun disinda soykirimdan artakalan sehir nüfusu ise soykirim sirasinda Azerbaycan Milli Ordusuna bagli, hemde bölgedeki ve hemde olanaklar cercevesinde bölgeye yetisen Türk mukavemet güclerinin direnisiyle güvenilir bölgelere gecebilmislerdir. Bu bakimdan hem bilimsel hemde hukuki olarak meseleye baktigimizda 1992 yilindaki soykirim olaylarini sadece Hocali olayi olarak degil olayi genel anlamda Karabag Türk soykirimi olarak degerlendirmek daha dogrudur.

Karabaga atfen Ermeniler 1948 sözlesmesinde tarif edilen ve soykirima uyan, Karabagdaki soykirimda kullandiklari metodlarda, özellikle cocuklarinda icinde bulundugu Türklerin gözlerini oymuslar, kafa derisini soymuslar, hamile kadinlarin karinlari yarildigi ve gogusleri kesildigi gibi vücuttaki degisik organlar kesmisler ve koparmislardir ve bazilarini yakarak bazilarinida, asarak bazilarinida diri diri topraga gömerek ve agir iskenceler yaparak bu soykirim sucunu islemislerdir. Bu soykirimi görgü tanigi olan bir fransiz, bir rus ve birde bir soykirimci ermeninin kendi kaynagindaki örneklerdede görebiliriz.

Fransız gazeteci gazeteci Jan iv Yunet'in şu sözleri soykirimi anlamak icin önem tasimaktadir:

"Biz Hocalı faciasının şahidiyiz. Biz Hocalı'yı koruyanların yüzlerce sivil halkın, kadınların, çocukların, ihtiyarların cesetlerini kendi gözlerimizle gördük. Ermeniler bizim helikopterleri de ateşe tuttukları için video çekimini sona erdiremedik. Lakin yükseklikten gördüklerimiz de yapılan gaddarlığı anlamak için yetiyordu. Bu çok ürpertici bir manzaraydı. 5-6 yaşındaki çocukları, bebekleri, gebe kadınları merhametsizce katleden Ermeni cellatları hiç kimseyle karşılaştırılamazlar."

Katliamla ilgili olarak Moskovskiy Komsomolets gazetesinde gazetecilik yapan Neftyanoy Sindrom gazetesinde ise şunları yaziyordu:

"Esirler var. Lakin daha onlar yaşamağa yaramıyorlar. Kışın onları sabahleyin yalınayak karın, buzun üzerine çıkarıyorlar. Tepelerinden soğuk su döküyor, başlarında şişe kırıyor, sonra yeniden koğuşlarına salıyorlardı. Asıl işkencelerse zaten bundan sonra başlıyordu. Parmaklarını kapının arasında sıkıştırıyor, bağırttıkça lastik copla dövüyorlardı. Bunların bir çoğu bu işkencelere dayanamayarak deli oluyordu. Bir sonraki köyün işgalinde bir Ermeni'nin bir çocuğu alıp, ikiye böldüğünü gördüm. Sonra çocuğun bedeninin bir parçasıyla annesinin yüzüne ve başına o kadar vurdu ki, evladının kanına bulanan zavallı kadın deli olup, gülmeye başladı."

"Büyük Ermenistan" projesinin anahtar konumundaki simalarindan soykirimci yazar Zori Balayan 1996 yılında Ermenice yazdığı "Ruhumunuz Canlanması"adlı kitabında kendi yasadigi ve bizzat Karabagda tatbikini yaptigi soykirimciligini su sekilde yazmaktadir:

"Biz çete üyesi Haçatur'la zapt edilmiş evlerden birisine girdiğimizde bizim askerlerin 13 yaşında bir Türk çocuğunu pencereye çivilediklerini gördük. Haçatur çocuğun bağırmaması için anasının kesilmiş göğsünü onun ağzına soktu. Sonra ben bu Türk çocuğa onun babalarının bizim çocuklara yaptıklarını yaptım. Onun karnının, başının, göğüsünün derisini soydum. Saatime baktım. Çocuk 7 dakika sonra kan kaybından yaşamını yitirdi. Sonra Haçatur çocuğun cesedini doğradı ve köpeklere dağıttı. Akşam ayni şeyi 3 Türk çocuğuna daha yaptık. Kendi halkımın intikamının yüzde 1'ini aldığım için ruhum mutlulukla dolmuştu. Ben her Ermeni vatansever gibi kendi vazifemi yerine getirdim. Hacatur cok terlemisti. Ama ben onun gözlerinde ve diger kardeslerimin gözlerinde intikam ve güclü hümanizm mücadelesini gördüm.. Ertesi gün biz Kiliseye giderek 1915 yilinda ölenlerimiz ve dün yaptigimiz olaylardan ruhumuzun temizlenmesi icin dua ettik." demektedir.(s. 260-262)

Bu üc örnektede görüldügü gibi, 1948 sözlesmesine göre konuyu ele aldigimizda, Ermenistan yönetici kadrosu tarafindan ve Karabagda planli, hedefe yönelik ve delilleri olan bir soykirim sucu isledigi sözlesmenin 2. maddesindeki tüm siklara göre sabitlestigi görülmektedir.

Irakta Türk Soykirimi

Irakta Türkmen nüfusunun 2,5-3 milyon kisi arasinda oldugu bilinmektedir. Türkmeneli bölgesinin merkezi olan Kerkük Dünya petrol rezervlerinin cok önemli bir bölümünü kapsamaktadir. Aynen Azerbaycan gibi Batinin Asyaya giden kapisi konumunda paha bicilmez stratejik bir öneme sahiptir.

Bu anlamda 1932 yilinda Ingiltereden bagimsizligini kazanan Irakta bölgede yillarca hakimiyetini sürdüren Emperyalist ülke Ingilterenin hesaplari bölge icin degismedigi gibi, emperyalist devletlerden ABD ve Fransada daha o zamanlardan ve sonradada bölgeye ilgi duymustur ve bu üc ülke bugüne kadar bölgede ic istikrarsizlik ve denge unsurlarini kollayarak ve kiskirtarak bölgedeki görece hegemonyalarini sürdürmüslerdir.

Burada güclü tarihsel yapiya sahip ve ayni zamanda görece de Türk cografyasinin icinde yer alan Irak Türkleri Türkiye Cumhuriyetine hasim Emperyalist gücler ve bu güclerin kullandiklari, gecmiste, Saddam ve o dönemdede ve simdide Barzani, Talabani (ve günümüzde PKKde bu isbirlikcilere eklenmistir) isbirlikci yerel gücleri kendileri icin tehdit olarak algiladiklari Türkmeneli bölgesinde yasayan Irak Türklerin e karsi, 1947 den bu tarafa (ben bukonusmada 1948 öncesini ele almiyorum, esasinda moderen zamanlari ele alirsak 1918 den itibaren Türkler Irakta soykirima ugratilmaya baslanmistir) vasitasiyla etnik temizlik, ellerindeki araziler zorla ellerinden alinarak ekonomik soykirima ugratmislar, buna ek olarak, özellikle son 4 yilda planli ve sistemli asma, kursuna dizme, akilalmaz iskencellerle, tanktan, ucaktan atilan icinde napalm ve seyreltilmis uranyum kullanilan özel mermilerle (bombadan dahada effektif) bombalamasi vasitasiylada ve Türk liderlere suikast düzenliyerek (örnek Dr. Mustafa .Kemal Yayçılı (1 Mayıs 2004), Dr. Ferik Sait Efendi, İhsan Abdullah Efendi, Ahmet Arafat ve Azad Erbilli (23 Nisan 2004), İsmail Tuzlu, Yaşar Cengiz (8 Ocak 2005), Sabah Ketene (22 Nisan 2006) bunlardan sadece bazilaridir) fiziki olarakta soykirima ugratmislardir.

Eger biz, dahada geriye gidip, Irak Türklerine karsi yapilan bir dizi soykirimlari 1918lerden itibaren siralarsak söyle oldugunu görürüz: 1) 1920 deki Kaçakaç, Telafer soykirimi, 2) Levi soykirimi (Kerkük) 1924, 3) Gavurbağı soykirimi ( Kerkük) 1946, 4) Kerkük soykirimi 14-17 Temmuz 1959, 5) Tazehurmatu soykirimi 1979, 6) Türk Liderlerin soykirimi 1990, 7) Ikinci Tazehurmatu soykirimi 25 Mart 1991, 8) Altunköprü soykirimi 9) 28 Mart 1991, 10) Erbil soykirimi 31 Ağustos 1996, 11) Ücüncü Tazehurmatu soykirimi 12) 22 Ağustos 2003, 13) Telafer soykirimi 9 Eylül 2004, 16) Ikinci Telafer soykirimi 21 Şubat 2005, 17) Musul soykirimi 24 Eylül 2005, 18) Yengice soykirimi 10 Mart 2006, 19) Karatepe soykirimi 4 Haziran 2006, 20) Kerkük soykirimi 13 Haziran 2006, 21) Tavuk soykirimi 8 Haziran 2007, 22) Amirli soykirimi 7 Temmuz 2007 lari olarak siraliyabiliriz.

Günümüzden 1950 sonlarina gidersek Irak Türklerine yapilan soykirimlarda soykirimlarin kimler tarafindan yapilmak istendigini ve bugunde ayni amaclar tasiyan güclerin soykirim yapmak icin karsimizda oldugunu görürüz.

1958 yilinda Arap Milliyetcisi Komutanlarindan General Nazım Tabakçalı da bu konuda, Kürt pesmergelerin (Barzani (Talabani)) ahalisi Türk olan Kerkükün Kürtler lehine demografisinin degistirilmesi ile ilgili olarak algilarini ve analizini 9 Eylül 1958 tarihli bir raporda Irakin güclü adami General Kasım'a su sekilde özetliyor:

"Kerkük vatandaşları Kürt değildir. Burası bir Kürt şehri de değildir. Ama Kürtler, Kerkük'ü baskı altına almaya çalışıyor ve bu bölgedeki petrol kaynaklarını kontrollerine geçirmek istiyor. Bu petrol kaynakları, Irak Cumhuriyeti'nin ulusal gelirinin büyük bölümünü oluşturmaktadır. Kerkük'te bir Kürdistan Eğitim Müdürlüğü Merkezi oluşturmak ve yönetici olarak da bir Kürt vatandaşı başına getirmek, kesinlikle uygun bir davranış değildir. Kerkük'teki Eğitim Müdürü'nün tarafsız olması ve herhangi bir parti ile ilişkisi bulunmaması gerekir... Size daha önce gönderdiğim rapora lütfen bir kez daha bakın. Kürtler, vatandaşlarının çoğu Türkmenlerden oluşan Kerkük'ü buna rağmen Kürdistan'a dahil etmeye çalışacaklardır. Buna gereken önemi göstermenizi diliyorum" diyordu.

1959 yilina gelindiginde iste bu nedenlerden dolayi, özellikle Pesmergeler, Irak merkezi yönetimininde göz yummasi ve dolayli destegiyle, Türk sehri olan Kerkükte hakimiyet kurmak ve Türkleri bölgeden sürmek icin yaptiklari etnik temizlik hareketlerini terör yoluyla saglama calismalarina basladilar. Ayni yil Türkler, Pesmerge kuvvetlerinin ki burada Talabani bizzat fiziki olarak bas rollerdeydi, fiili silahli saldirisiyla Türklere karsi fiziki soykirima basladilar. Yüzlerce Türk kursuna dizildi ve Türk lider kadrolari evlerinden alinarak kacirildi ve cesitli eziyetlerle soykirima tabi tutuldular. O dönemde bölge disinda bulunan Türk asilli ve Irak Ordusunun Kerkük bolgesine nezaret eden saygin Komutanlarindan (Kerkukteki Ikinci Tumen Komutan Yardimcisi) Albay Abullah Abrulrahman (emekli olduktan sonra Kardaslik Ocagi Baskani oldu. Saddam doneminde, 65 yasindayken, diger Türkmen aydinlari, Doç. Dr. Necdet Koçak, Dr. Rıza Demirci, ve iş adami Adil Şerif 16 Ocak 1980'de birlikte Türkleri terorize etmek icin idam edildi bu tür soykirim sürecleri Türkler üzerinde daha sonra devam etti.) General Kasimla temasi sonucunda 3 gün 3 gece süren Pesmerge gücleri tarafindan yapilan soykirimin devam ettirilmesinin gecici olarakta olsa önüne gecildi.

O döneme iliskin olarak, 21 Temmuz 1959 tarihli The New York Times gazetesinde Kerkükteki Türk soykirimi ile ilgili ilgili olarak sunlar yaziyor:

‘"Bağdat`ın 150 mil kuzeyinde ve Türkmenler tarafından yönetilmektilen Kerkük`te, Otomatik silahlarla donatılmış olan Kürt birlikleri, sivil Kürt gruplarla birlikte ve Komünist Parti mensuplarıyla işbirliği yaparak, önde gelen Türkmen liderlerini evlerinden sürükleyerek katlettiler."

Ben sadece gecmiste ne oldugu konusunu incelemekle kalmayip ayni zamandada bugünde Irakta Türklere karsi hem merkezi yönetim hemde Bati destekli Barzani, Talabani ve PKK lilar tarafindan yapilan soykirimlarin ayni amac ve hedefle bir paralellik ve süreklilik arz etmesini belirlemek acisindan gunumuzdeki olan olaylarlada birlikte ele almayi yararli görüyorum.

Günümüzdeki olaylardan gecmise paralellik arz edecek bir örnek verecek olursak, Subat 2005 ortalarinda isgalci ABD ve onun yedegindeki (esasinda cogu Pesmergelerden ve birkismida sozde pesmerge esasinda PKK lilardanda olusan, kuzeyde durum böyledir) Irak Milli Muhafizlarinin, sözde direnisci avi bahanesi ile, ama esasinda Türkleri bölgeden temizlemeye yönelik oldugu her verisinden belli olan ve Musul kentinin 400.000 Türkün yasadigi Telafer bölgesine hem havadan hemde karadan operasyon düzenlendi. Muhafizlarin Telaferde hemen her yerde sigindiklarini gördükleri her Türke ates acilmasi sonucu onlarca Türk (yüzlercesi yaralandi ve bir soykirim metodu olan iskenceye tabi tutulmak icin iskencehanelere götürüldü) soykirima ugratildi.

Irak Türkmen Cephesi (ITC) Telafer İl Başkanlığı Siyasi Sorumlusu Adil Selvi, 20 Şubat 2005 de konuyla ilgili aciklamasinda konu ile ilgili olarak aynen sunlari belirtmistir:

"Dün akşam saatlerinde aniden Telafer''e yönelik saldırı başlatıldı. ABD askerleri ile I Milli Muhafiz askerleri (esasinda kuzeyde bulunanlar neredeyse tumu Barzani ve Talabaninin adamidir) tarafından düzenlenen saldırıda helikopterlerden iki bomba atıldı. Karadan ise Telafer''e giren askerler rastgele çevreye ateş açtılar. Dün akşamdan itibaren dışarı çıkma yasağı var. Dışarı çıkanlar silahlarla taranmaktadır. Sağlıklı bilgi alamıyoruz ancak bize gelen haberlere göre saldırıda 7 kişi öldü ve yaklaşık 40 kişi yaralandı. Kesin ölü ve yaralı sayısı ile maddi hasarın tespiti için sokağa çıkma yasağının bitmesini bekliyoruz" dedi.

Fakat daha sonra gelen veriler soykirima ugrayanlarin sayisinin yüzlerle oldugu seklindeydi.

Özellikle soykirimlari yaparken, ayni zamanda Telaferde, ekili alanlarin bati destekli Barzani, Talabani ve PKK tarafindan tahrip edilmesi, cocuklarin ve genclerin sebepsiz yere gözaltina alinmasi, iskence yapilmasi, agir terör sartlarindan dolayi binlerce Türkün, hem ev ve hemde isyerlerini terkini olusturdu., Türkleri bölgeden yok etmeye yönelik olarak bu anlamdada bugünde ve bu saatlerdede, saldirilarini yogunlastiran Bati destekli isbirlikci soykirimci güc olan Barzani, Talabani ve PKK nin yüzünden, Türkler Telafer bölgesinden etnik temizlige tabi olan zorunlu kacis olayi yasamaktadir. Evlerinden kacan kisilerin ev ve mallarina soykirimcilar tarafindan el konulmakta ve demografinin Aynen Kerkükte oldugu gibi bu bölgedede degistirilmesi icin klasik etnik-temizliklerde oldugu gibi, Türklerin geri dönmelerinin önüne gecilmektedir.

Ayni konuda bölgeye gidip gelen 21 Yüzyil Türkiye Enstitüsü Baskani Prof.Dr. Ümit Özdag ise, Kerkük'te de bir Türkmen soykırımın ön hazırlığının yapıldığını Mart 2007'de 400 bin Türkmen'in yaşadığı Telafer'de ki olayi su sekilde tarif ediyor:

"önce şii Türkmen kardeşlerimize gıda yardımı yapılacağı yalanı ile yüzlerce Türkmen bir kamyonun etrafında toplandı. Sonra kamyon havaya uçurularak 13'ü sunni diğerleri şii 57 Türkmen şehit edildi. Arkasından kendisine polis süsü veren peşmergeler sunni Türkmenlerin mahallelerini basarak 74 sünni Türkmen evlerinde kafalarından vurarak şehit ettiler, 40 tanesini kaçırdılar ve kaçırılanlar daha sonra ölü bulundu. Yakalan polis kıyafetli peşmergeler Barzani'nin baskıları sonucunda ayni gün serbest bırakıldılar.Bu adice oyun ile birbirlerine kırdırılmak istenen Türkmenler tuzağa düşmediler"

Yukardada deginildigi gibi 75 yillik bir sürecte, Türk Dünyasinin parcasi olan Irak Türkleri, 1948 sözlesmesinin 2. Maddesindeki tüm siklara göre hem 194 8 öncesi hemde sonrasinda yok etmeye yönelik olarak, cesitli soykirim yöntemleri kullanilarak soykirima ugratilmislardir. Bu soykirimin sorumlulari, bu Sözlesmeyi göz önünde tuttugumuzda, Ingiltere, ABD ve Israil ve bu güclerin destegindeki Barzani-Talabani ve PKK dir. Burada deginilmesi gereken cok önemli bir konu ise, Türkmeneli Bölgesindeki Türkler soykirim türlerinden en az kullanilani olan "günlük soykirim" a tabi tutulmaktadir. Buda bize sürecin devam ettigini göstermektedir.

Kibrista Türk Soykirimi

Dogu Akdenize hakim olan stratejik önemdeki ve etrafi petrol ve gaz yataklariyla dolu yüzen ada olarakta tabir edilen Kibrista da, 1948 sonrasi olaylara soykirimlar acisindan deginecek olursak, 1962-1963 ve 1974 yilinda bizzat, Bati destekli Yunanli subaylarin yönettigi ve adinin Akritas plani sonradan belgelerden dolayi ortaya cikan, yani Türkleri adadan yok etme ve adayi Yunanistanla birlestirme dünyanin Enosis (Ermenistanda Karabagi Enosislestirmek istiyor) olarak bildigi planlari cercevesinde adada Türk soykirimi yaptilar. Bugün biz daha acik olarak bu soykirim planlarinin yapildigini ve uygulandigini, hem ABD nin gizliligi artik kalkmis olan belgelerinden ve Rum yönetiminin eskiden ve bugün basinda bulunan sahislarin cüretli ve güncel basinada yansiyan aciklamalarindanda görüyoruz ve biliyoruz..

Dönemi yasayan görgü taniklari olaylarin bir soykirim oldugunu ve Bati ve Yunanistan destekli Rumlarin (kismen araplar tarafindanda desteklendiler) Türklere yaptiklari soykirimlari su sekilde anlatiyorlar.

O dönemde Rumların Türklere yaptıkları soykırımları yazar James Rayner de Crushed Flowers da (1982) kitabinda:‘Kıbrıslı Rumlar 20 yüzyıldaki tavırlarıyla katliamlar yaparak barbarlığı temsil ettiler. Bunlar sadece kana susamış bir biçimde Türkleri katletmediler aynı zamanda onları yarı canlı olarak mezarlara da gömdüler. Bu toplu mezarlara gömülenler, Rum vahşetinin, dünyadaki insanlığa bir göstergesidir. Toplu mezarlardan çıkarılan iskelet delilleri ise yıllarca, bize, Rumların vahşice tatbik ettiği, feodal kuralların, sonuçlarını gösterecektir' . diye yaziyor.

Ayni olaylara bizzat güncel olarak taniklik eden, The Times muhabiri David Leigt, Türklere karşı yapılan soykirimciligi, gazetesinde şöyle açıkliyor:

‘Kıbrıs'a müdahale sırasında (Türk Ordusunun Barış Harekatı sırasında), yüzlerce Türk Rum Milli Muhafız ordusu mensuplarınca esir alınmıştı. Esir alınan kadınların ırzına geçilmiş, çocuklar ise sokak ortasında katledilmiş katledilmiş ve Limasol'daki Türk mahallesi tamamen yakılıp yıkılmıştı' demekteydi.

Meshur EOKA lideri ve bugunku Guney Kibris Rum yonetimi baskani Tasos Papadapulosdan (akritas planinin ikinci kurmay baskani idi) emir alan Nikos Sampson'un, Eleftherotipia gazetesine verdiği bir mülakattaki anlattıklarından, Türklere karşı Rumlar tarafından yürütülen bu soykırımın nihai amacının ne olduğu ortaya daha acik bir bicimde cikmistir Sampson söyle diyor demecinde; Eğer, Türkiye, Adaya müdahale etmeseydi, ben, sadece Enosisi deklare etmekle kalmıyacak, Adadaki var olan tüm Türk varlığını da ortadan kaldıracaktım diyor.

Yukarida verilen örneklerdede gördügümüz anladigimiz gibi, Türkler soykirimcilar tarafindan Karabag, Kibris ve Türkmenelinde ayni amacla degisik bölge ve zaman dilimlerde soykirima tutulmuslardir.

Peki Soykirimlar nasil önlenecektir? Bunlar bizim üzerimizde tekrarlanarak bu sekilde süecekmidir.? Tabiki bunun cevabini bulmamiz icin bizzat Türkiye Cumhuriyetinin 1974 harekatini iyi degerlendirmemiz gerekiyor. Bize ilham vermesi acisindan Türkiye Cumhuriyetinin Kibrista soykirimlar sürerken, 1960 Londra ve Zürih antlasmalarindan dogan garantör hakkini kullanarak, adaya müdahalesinin haklı nedenlerini ve olumlu sonuçlarını görmemiz gerekiyor. Bu gercegi o dönemdede gören, Londra'da Labour House'da 17 Aralık 1986 tarihindeki konuşmasında Lord Willisin sözleri bizim ve soykirim önlenmesi icin cok önem tasiyor. Willis bir cok batilinin aksine o dönem saptamasini aynen su sekilde vurguluyor;

Türkiye'nin müdahalesi, Kıbrıs Türklerinin hayatını kurtardı. Bu konuda Türkiye kredilendirilmelidir. Artık bu müdahaleden sonra, Kıbrıs'ta, 12 yıldır hiç kimse öldürülmüyor ve katledilmiyor diyerek adada soykırımların sona erdiğini belirtiyor, böylelikle bu anlamda Willis verdigi bir Türkiye örnegi ile soykırımların nasıl önlenebileceğinin de dünyaya tarihsel bir örneğini veriyor.

Son olarak sunu soylemek istiyorum,

Soykirimlari önleme konusundaki Kibrisa yapilan Türk müdahalesinin, bugün Türkmeneli ve Karabag konusundada söz konusu oldugunu acikca görebiliyoruz. Uluslararasi camianin soykirima ugrayan Türkler söz konusu oldugu zaman, harekete gecmediginide cesitli uluslararasi kurumlarin Türklerin kendi insiyatiflerini gelistirmelerini önlemek icinde cesitli oyalama gruplari (MINSK gurubu gibi) veya komisyonlari kurarak esasinda hic bir sey yapmak istemediklerini yasayarak ögreniyoruz. Bu bakimdan gecmiste olusan Ermenilerin Karabagdaki ve diger Türk bölgelerindeki isgalinden veya sadece soykirimlar ve etnik temizlik olaylari anlaminda degil ayni zamanda bugünde Karabag ve isgal edilen Türk topraklarindaki Türklere ait kültürel abidelerin, mezarlarin ve buna benzer degerlerinde kültürel olarak soykirima ugratilmasini önlemek icin, Türkiye Cumhuriyeti Ordusu tarafindan en yüksek standartta egitilen Azerbaycan Milli Ordusunun teknik ve muhabere yapma acisindan hizla güclenmesi ve bu isgale ve kültürel soykirima ve insanlik sucu olan soykirimci etnik temizlige karsi harekete gecmesi gerekmektedir. Bu vatan savunmasinda hic bir tartismaya yol acmiyacak mesru bir haktir. Bu anlamda Türkiye Cumhuriyetinin Kibristaki Soykirimlara mesru hakkini kullanarak dur deme metodu cok anlam tasimaktadir. Kibristada oldugu gibi Karabagda konusundada bugun sadece hakli olmak yetmemektedir. Ayni zamanda bilegininde yani Ordununda güclü olmasi gerekmektedir. Bu anlamda Turk Dunyasinin genel olarak dahada duyarli olmasi ve dil pehlivanligindan ve isi agir baslilik davranisi gösteriyoruz diyerek baska ülkelerin insaflarina birakmaktan cikararak, hem Karabagda, Kuzey Kibris Türk Cumhuriyetinde ve Türkmenelindeki duruma karsi daha aktif insiyatif gelistirmesi, Turk Dünyasinin hayrina olacaktir. Türk dünyasinin kanayan bu cok acil üc yarasina kenetlenerek cözüm üretmemiz ve sonuclandirmamiz gerekmektedir. Bu anlamda ancak Türklere karsi bundan sonra yapilabilecek, yapilan soykirimlarin ve soykirimci isgallerin önüne gecebiliriz. Bunun disinda ise bilimsel hukuki yollar kullanilarak Türklere karsi 1948 sonrasi yapilan soykirimlar konularinda ise, Azerbaycan ve Türkiye Cumhuriyeti basta olmak uzere, diger Türk devletlerininde dogrudan katkilari ve Türk Milli Kitle örgütlerinin ("sivil toplum") iyi organize olan destegiyle bilimsel calisma gruplari kurup, cok dilli raporlar hazirlamaliyiz, kitaplar cikarmali, konferanslar, sempozyumlar ve uluslararasi projeler yapmali ve etkiliyerek dostlar kazanmaliyiz. Bu calismalari hem kendi insanlarimizi aydinlatmada hemde uluslararasi arenada kullanma ve tüm insanligi bu konuda aydinlatmada kullanmaliyiz. Bu göründügü ve sanildigi kadar zor degildir. Yeterki Türk kimlikli Kitle örgütleri, bu konu üzerinde bilimsel düzeyde yetismis eleman olustursun, var olanlari desteklesin ve Kamu (resmi) ve özel sektörden maddi imkan saglansin, bu calismalar yapilir ve basariya ulasilir. Soykirimcilarin yargilanmasi icin raporlar hazirlanir ve Mahkemeler acilir.Yeterki Türk Cumhuriyetleri evet desin, Cagimizda en zor dönemlerde Mustafa Kemal Ataturku, Haydar Aliyevi, Mehmet Emin Resulzadeyi, Doktor Fazil Kucuku, Abullah Abdurrahmani, Dr. Mustafa Kemal Yayciliyi, Dr. Sadik Ahmeti ve nicelerini icinden cikartan Türk Milleti iste bu konudada basarili olacaktir. Tarihimiz bize bunu söylüyor. Biz Laheyde benim basinda bulundugum Lahey Türklere soykirimlari Arastirma Vakfi olarak, Bu konuda, yani Türklere yapilan soykirimlar konusunda, Laheyde Müze ve Arastirma Mekezininde oldugu ve önünede Türklere karsi yapilan soykirimlari tasvir eden bir anitin dikildigi bir bina alimi ve bu konuda kurumlasmaya gidilmesini burada ve burada olmayan ama bizi cesitli yollardan izleyen diger resmi ve sivil tüm Türklere öneriyoruz. Biz bu konuda insiyatif aldik. Bu insiyatifi kollektiflestirmek icin resmi ve sivil toplum örgütlerine ortak calisma cagrisi yapiyorum. Bu konuda hic vakit kaybetmeden herkez benimle iliskiye gecebilir. Türküm ve Türk dostuyum diyen herkezide göreve davet ediyorum. Ben sahsen hangi meslek, konum ve mekanda olursak olalim,Türküm diyen herkezin bu konulardada bir dava dervisi olmasini bekliyorum.

Günümuzde hem icerden hem disardan Türklüge karsi saldirilarin yapildigi bugünlerde asla hayiflanmak ve karamsar olmak bize yakismaz. Unutmayalimki Türklük ayni zamanda basari sanatininda adidir.

Son olarak sözümü Büyük Türk Ulu su Hünkar Haci Bektasi Veli nin bir sözü ile bitirmek istiyorum. Bir olalim, diri olalim , iri olalim!! diyorum.

Sefa M. Yürükel

e-posta: Sefa.tgrf@gmail.com; info.tgrf@gmail.com
Telefon:0047 95298366/ 0031 627035256

Türklere Soyykirimlari Arastirma Vakfi (TGRF) adres: Turkish Genocide Research Foundation, TGRF, postbus 13252, 2501 EG Den Haag, Holland.

Banka hesabi: Turkish Genocide Research Foundation, Account nr. ABN AMRO IBAN NR: NL91ABNA0 522336841, Den Haag, Holland

Aucun commentaire: